Fussilet Sûresi 21. Ayet

وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ  ...

Onlar derilerine, “Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?” derler. Derileri de der ki; “Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O’na döndürülüyorsunuz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
2 لِجُلُودِهِمْ derilerine ج ل د
3 لِمَ niçin?
4 شَهِدْتُمْ şahidlik ettiniz ش ه د
5 عَلَيْنَا aleyhimize
6 قَالُوا dediler ق و ل
7 أَنْطَقَنَا bizi konuşturdu ن ط ق
8 اللَّهُ Allah
9 الَّذِي
10 أَنْطَقَ konuşturan ن ط ق
11 كُلَّ her ك ل ل
12 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
13 وَهُوَ ve O
14 خَلَقَكُمْ sizi yaratmıştı خ ل ق
15 أَوَّلَ ilk ا و ل
16 مَرَّةٍ defa م ر ر
17 وَإِلَيْهِ işte O’na
18 تُرْجَعُونَ döndürülüyorsunuz ر ج ع
 

Âhirette insanların dünyadayken yapıp ettikleri ortaya konduğu sırada, kötülük işlemiş olanların bazı organlarının kendi aleyhlerine şahitlik edeceği başka âyetlerde de bildirilmektedir (Nûr 24/24; Yâsîn 36/65). Süddî, Ferrâ gibi bazı müfessirler, derilerinin onlar aleyhinde tanıklık etmesiyle, vücutlarının cinsel günahları hakkında şahitlik yapacağının kastedildiğini ileri sürmüşlerdir (bk. Taberî, XXIV, 106; Şevkânî, IV, 585). Âyette şu gerçek anlatılmaktadır: Âhirette hiç kimseye haksızlık edilmeyecek, yargı sırasında günahkârların bizzat kendi organları da Allah tarafından verilen bir tür ifade kabiliyetiyle veya işledikleri günahların onlarda bıraktığı izler vasıtasıyla suçlarını ortaya koyacaklardır.

Râzî, derinin dokunma duyusuyla ilgili olduğunu hatırlattıktan sonra âyette beş duyudan özellikle işitme, görme ve dokunma ile ilgili duyu organlarına yer verilirken tatma ve koklama duyularından söz edilmemesini özetle şöyle açıklar: Tatma duyusu bazı yönlerden dokunma duyusuyla aynıdır; çünkü tat algılaması dil derisinin tadılan nesneye temasıyla gerçekleşir. Koklama duyusuna gelince bu, insanda yükümlülüklere konu olması bakımından diğer duyular kadar önemli değildir, bununla ilgili buyruklar ve yasaklar bulunmamaktadır (XXVII, 116).

Buhârî ve Müslim’in Sahîh’leri gibi hadis kaynakları, 22. âyetin, müşriklerin Allah hakkındaki telakkilerini ifade eden “... üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz” meâlindeki bölümüyle ilgili olarak Abdullah b. Mes‘ûd’dan şöyle bir bilgi aktarırlar: “Bir ara Kâbe’nin örtüsüne tutunmuş duruyordum. Biri Benî Sakîf’ten, ikisi Kureyş’ten veya biri Kureyş’ten ikisi Benî Sakîf’ten olan üç kişi geldi. Bunların göbeklerinin eti çok ama akıllarının bilgisi azdı. O güne kadar duymadığım laflar ettiler. Biri dedi ki: ‘Ne dersiniz, Allah konuşmamızı işitiyor mudur?’ Diğeri, ‘Sesimizi yükseltirsek duyar, yükseltmezsek duymaz’, üçüncüsü ise ‘Bence açıktan konuştuğumuzu duyuyorsa gizli konuşmalarımızı da duyar’ dedi. Bu konuşmaları Hz. Peygamber’e anlattım; bunun üzerine ‘Vaktiyle siz, ne kulaklarınızın ne gözlerinizin ne de derilerinizin aleyhinizde şahitlik etmesinden sakınıyordunuz; üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz. İşte rabbiniz hakkında taşıdığınız bu kanaatiniz sizi mahvetti, sonunda umduklarını kaybedenlerden oldunuz’ meâlindeki âyetler indi” (Buhârî, “Tefsîr”, 41/2).

Taberî’nin kaydettiğine göre (XXIV, 112) Hasan-ı Basrî, “İşte rabbiniz hakkında taşıdığınız bu kanaatiniz sizi mahvetti, sonunda kaybedenlerden oldunuz” meâlindeki 23. âyeti açıklarken şöyle demiştir: “İnsanların amellerinin değeri Allah hakkındaki kanaatlerine bağlıdır. Mümin, Allah hakkında hüsnü zanda bulunur, bu sayede işini de güzelleştirir. İnkârcı ve münafık ise Allah hakkında sûizanna sahip olduğu için ameli de kötü olur.” Aynı âyet dolayısıyla Katâde, Kur’an’da biri “kurtarıcı zan”, diğeri “mahvedici zan” olmak üzere iki çeşit zandan söz edildiğini belirtmiştir. Allah’a kavuşacaklarına (Bakara 2/46) ve âhirette hesap vereceklerine (Hâkka 69/20) inananların bu inançları için kullanılan “zan” kavramı kurtarıcı zannın, konumuz olan âyetlerde geçen “zan” da mahvedici zannın örnekleridir.

 
 

   Qavele قول :

  Hem قَوْلٌ hem de قِيلٌ sözcükleri aynı anlam gelir.

  قَوْلٌ  sözcüğü çeşitli anlamlarda kullanılır: 1- Bunların en açık olanı tek bir sözcük ya da bir cümle olsun konuşmayla açığa çıkarılan harflerden mürekkep şeye denmesidir. 2- Aklında tasavvur edip henüz henüz sözlü olarak açıkça ifade etmediği şeyler de adını alır. 3- İtikad/görüş ve düşünce için de sözü kullanılır. 4- Bir şeye delalet etme anlamında da kullanılır. 5- Bir şeyle gerçek anlamda ilgilenmekte  diye adlandırılmaktadır. 6- Bunu sadece mantıkçılar tanım anlamında kullanılır. 7- Bunun yanında ilham manasında da kullanılır. (Müfredat)

   Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 1722 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri kavilleşmek, kaale almak, mukavele ve makaledir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ 

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur. Fiil cümlesidir. 

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen  merfûdur. Mekulü’l-kavli  لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَا ‘dir. قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

لِجُلُودِ  car mecruru  قَالُوا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لِمَ  car mecruru  شَهِدْتُمْ  fiiline mütealliktir.

لِمَ  cer harfi  لِ  ile istifham harfi  ما ‘nın bileşimi olan bu edatın anlamı, ‘’niçin, ne diye ‘’ şeklindedir. Cer harfinden sonra istifham harfi geldiğinde elif hazf edilir. (Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ)   

شَهِدْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْنَا  car mecruru  شَهِدْتُمْ  fiiline mütealliktir. 


 قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  اَنْطَقَنَا اللّٰهُ ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

اَنْطَقَنَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl, lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَنْطَقَ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْطَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اَنْطَقَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نطق ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ 

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘la  اَنْطَقَنَا اللّٰهُ ‘a matuf olup, mahallen mansubdur.

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  خَلَقَكُمْ  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

خَلَقَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اَوَّلَ  sıfatı olan masdardan naib, mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.  مَرَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

          

 وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘la  خَلَقَكُمْ ‘e matuftur.  اِلَيْهِ  car mecruru  تُرْجَعُونَ  fiiline mütealliktir.

اِلَى  intihâ-i gaye bildirir. Bir şeyin sonunun nereye gideceği, nereden başladığına bağlıdır. Bütün her şey Allah’tan, Allah’ın emri, iradesi ve hikmeti, ilmi ile başlamış ve aynı güzergâhta O’na varmış ve varacaktır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an) 

تُرْجَعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَا  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Muhatabın derisine hitabı, istiare sanatıdır. Deri, cevap verecek bir varlığa benzetilmiştir. Müstearun leh deri, müstearun minh akıllı canlıdır.  جُلُودِ  kelimesi müştak isimdir, istiare de tebeiyyedir. Müsteârun minh mahzuf olduğu için mekniyyedir.  

لِجُلُودِهِمْ  car mecruru, قَالُوا  fiiline mütealliktir.  لِ , harf-i cerdir. ما  istifham harfi lam ile mecrurdur. Bu sebeple elif hazf edilmiştir. 

Bu ayette de derilerin tercih edilmesi, bütün azaları kapsaması sebebiyledir.


قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , lafza-i celâl için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Mevsûlün sılası olan  اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَنْطَقَنَا  -  اَنْطَقَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

قَالُٓوا - اَنْطَقَ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı,  قَالُٓوا  fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu ifadeler organların, sahiplerine söyleyecekleri sözlerden olması mümkün olduğu gibi, yüce Allah'ın, yahut meleklerin söyleyeceği sözlerden olması da mümkündür. (Kurtubî)


 وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la … اَنْطَقَنَا اللّٰهُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir.

Burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Munfasıl zamir هُوَ  mübtedadır.  خَلَقَكُمْ  fiili  haber olup  mahallen merfûdur.

Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اَوَّلَ , mahzuf fef’ûlü mutlaktan naib sıfattır.

Ayetteki fiiller mazi sıygada gelmiştir. Ahiretle ilgili olaylar anlatılırken mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek için muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecaz-ı mürsel sanatı vardır.

وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ  cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  اِلَيْهِ  car mecruru ihtimam ve fasılaya riayet için  تُرْجَعُونَ  fiiline takdim edilmiştir. (Âşûr)  

تُرْجَعُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. تُرْجَعُونَ   fiilinde de bir tehdit ve uyarı olduğu düşünülebilir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

وإليه ترجعون [Siz ancak O'na döndürül(üp götürül)eceksiniz] buyurularak melekûtteki bu tasarrufun dünyaya mahsus olmadığı ifade edilmiştir. Dünyada olduğu gibi ahiretteki tasarruf da onun elindedir. Geri dönüş, varılacak yer O'dur.

Son iki cümlenin derilerin konuşmasından olma ihtimali de, yeni söz başı olma ihtimali de vardır. (Beyzâvî)  

İbn Abbas'a (ra) göre derilerden murad cinsel uzuvlardır. Sual onlara tahsis edilmiş, çünkü cinsel uzvun şahitlik ettiği zina, cinayet ve çirkinlik olarak, rezillik ve cezayı gerektirmek alamından, gözlerin ve kulakların şahitlik ettikleri yani onların tavassutu ile işlenen cinayetlerden daha ağırdır.

Diğer bir görüşe göre ise derilerden murad bütün uzuvlardır. Yani tahkir için uzuvlarına bunu soracaklardır. Zîra rivayet olunur ki, onlar, uzuvlarına şunu da diyeceklerdir: "Biz, sizin için mücadele veriyorduk!" (Ebüssuûd)