وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمِنْ | ve |
|
2 | ايَاتِهِ | O’nun ayetlerindendir |
|
3 | خَلْقُ | yaratması |
|
4 | السَّمَاوَاتِ | gökleri |
|
5 | وَالْأَرْضِ | ve yeri |
|
6 | وَمَا | ve |
|
7 | بَثَّ | yaydığı |
|
8 | فِيهِمَا | bunların içine |
|
9 | مِنْ | -dan |
|
10 | دَابَّةٍ | canlılar- |
|
11 | وَهُوَ | ve O |
|
12 | عَلَىٰ |
|
|
13 | جَمْعِهِمْ | onları toplamağa |
|
14 | إِذَا | zaman |
|
15 | يَشَاءُ | dilediği |
|
16 | قَدِيرٌ | kadirdir |
|
Elmalılı bu âyetin tefsirinde –özetle– şöyle der: Âyetin açık ifadesine göre göklerde de canlılar vardır; Mücâhid de bu kanaattedir. Bazıları burada maksadın gökte uçuşan hayvanlar olduğunu belirtmişlerse de, âyeti böyle yorumlamak için bir zaruret yoktur (VI, 4242-4243).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 749وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki هُوَ الْوَلِيُّ cümlesine matuftur.
مِنْ اٰيَاتِه۪ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
خَلْقُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا atıf harfi وَ ‘la خَلْقُ ‘ya matuf olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası بَثَّ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
بَثَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. ف۪يهِمَا car mecruru بَثَّ fiiline mütealliktir. مِنْ دَٓابَّةٍ car mecruru مَا ‘nın temyizidir.
وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. عَلٰى جَمْعِهِمْ car mecruru قَد۪يرٌ۟ ‘e mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَشَٓاءُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. قَد۪يرٌ۟ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
قَد۪يرٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ
Ayet وَ ’la önceki ayetteki …وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ cümlesine atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Veciz anlatım kastıyla gelen خَلْقُ السَّمٰوَاتِ izafeti, muahhar mübtedadır.
مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması ayetlere tazim ve teşrif kazandırmış, ayetlerin kemâl vasıflara sahip olduğuna işaret etmiştir.
مَا müşterek ism-i mevsûlü خَلْقُ ’ya matuftur. Sılası olan بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
دَٓابَّةٍ ’deki tenvin kesret ve nev içindir. Müfessirler, sonraki cümledeki جَمْعِهِمْ lafzındaki zamirin akıllı çoğul zamiri olması, دَٓابَّةٍۜ ’in insan olduğuna delalet eder demişlerdir.
سَّمٰوَاتِ - لْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟
Cümle atıf harfi وَ ‘ la وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
هُوَ mübteda, قَد۪يرٌ۟ haberdir.
Cümlede car mecrur ihtimam için amiline takdim edilmiştir. Çünkü kelamın geliş gayesi bu toplamanın yüce bir ayet olduğuna işaret etmektir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
جَمْعِهِمْ ‘deki zamir, yer ve gökte yaydığı دَٓابَّةٍۜ ’den ayrılan irade sahibi olan akıllılara, yani insanlara aittir. Sahih hadislerde bazı dabbenin kendilerine zulmedenlerden hakkını almak için haşredileceği söylenmiştir. اِذَا gelecek zaman için zarftır, Burada şart manası taşımaz. Takdir; حِينَ يَشاءُ في مُسْتَقْبَلِ الزَّمانِ (Gelecekte dilediği zaman) şeklindedir. Müteallakı جَمْعِهِمْ kelimesidir. Bu zarf; ba’s gününün tehirini delil göstermelerini iptal için ikinci idmac vardır. (Âşûr)
اِذَا , cümleye muzâf olan şarttan mücerret, mazi manalı zaman zarfıdır. اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundaki يَشَٓاءُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayet metninde yer alan بَثَّ ‘yaymak’ demektir. Bu ifade Yüce Allah'ın mevcut olmayan bir şeyi yoktan var ettiğine ve onu ortaya çıkardığına işaret etmektedir. Ayetin metninde yer alan دَٓابَّةٍ , canlı demektir ve bu canlı kavramına melekler de dahildir. Çünkü melekler de hareket ederler. Her ne kadar yeryüzünde yürümüyor olsalar da semada uçarlar. Ayetteki دَٓابَّةٍ kelimesinin manasının, yeryüzünde debelenen şeklinde olması da mümkündür. Çünkü birbirine komşu iki şeyden birisine sahip olana o iki şeyi nispet etmek mümkündür. Bir örnek vermek gerekirse Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’inde يخرج منهما اللؤلؤ والمرجان [İkisinden de inci ve mercan çıkar.] (Rahman:/22) buyurmaktadır. Oysa inci ve mercan sadece tuzlu sudan çıkar. Meleklerin uçma özellikleri yanında, yürüme özelliklerinin olduğu da mümkün görülmüştür. Bu taktirde meleklerin de دَٓابَّةٍ olarak vasıflandırılmaları mümkündür. (Ruhu’l Beyan)