Şûrâ Sûresi 28. Ayet

وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ  ...

O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, dost olandır, övülmeye lâyık olandır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ ve O’dur
2 الَّذِي
3 يُنَزِّلُ indiren ن ز ل
4 الْغَيْثَ yağmuru غ ي ث
5 مِنْ
6 بَعْدِ sonra ب ع د
7 مَا
8 قَنَطُوا umutlarını kestikten ق ن ط
9 وَيَنْشُرُ ve yayan ن ش ر
10 رَحْمَتَهُ rahmetini ر ح م
11 وَهُوَ ve O
12 الْوَلِيُّ velidir و ل ي
13 الْحَمِيدُ övülmüştür ح م د
 

وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ 

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُنَزِّلُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يُنَزِّلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الْغَيْثَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنْ بَعْدِ  car mecruru  يُنَزِّلُ  fiiline mütealliktir.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بَعْدِ ‘nin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur. 

قَنَطُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. يَنْشُرُ  atıf harfi وَ ‘la  يُنَزِّلُ ‘a matuftur. يَنْشُرُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. رَحْمَتَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ

 

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la ilk  هُوَ ‘ye matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْوَلِيُّ  haber olup lafzen merfûdur.  الْحَم۪يدُ  ikinci haber olup lafzen merfûdur.

الْوَلِيُّ - الْحَم۪يدُ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ 

 

Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması tazim, teşrif  kastının yanında, sıla cümlesindeki habere dikkat çekmek içindir.

Cümle kasrla tekid edilmiştir. İki taraf yani mübteda ve haber marife olduğu için kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuf babında hakiki kasrdır. 

Ayetteki kasr, kasr-ı kalbdir. Çünkü müşrikler yağmurun tasarrufunun Allah’a değil gök cisimlerine ait olduğu inancına sahiptiler. (Âşûr)

يُنَزِّلُ  fiilinin muzari tercih edilmesi, bu tenzilin tekrarını ve yenilenmesini ifade etmek içindir. (Âşûr)

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مِنْ بَعْدِ ’nin muzâfun ileyhi olan masdar harfi  مَا ‘nın sılası olan  قَنَطُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek husûl ve sebat ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Aynı üslupta gelen  وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle mevsûlün sılası olan  يُنَزِّلُ الْغَيْثَ ’ya atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يُنَزِّلُ  - قَنَطُوا  kelimeleri arasında muzariden maziye geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. 

رَحْمَتَهُۜ  izafeti muzâfın şanı içindir.

Bu cümlede umumi olan bir şeyin, hususi olan bir şeye atfı vardır. Çünkü  غَيْثَ (yağmur) hususi,  رَحْمَتَ  ise umumidir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

غَيْثَ ; Yağmur demektir. Ona bu ismin veriliş sebebi, insanların imdadına yetişmesinden ötürüdür, "Yağmur yere isabet etti" demektir. Allah ülkeye yağmur yağdırdı, yağdırır" denilir. (Kurtubî)

Ayetin deyimiyle  غَيْثَ , insanları kuraklıktan kurtaran yağmur demektir. Bu sebeple yağmurun sadece faydalı olanına غَيْثَ  denmiştir. Çünkü yine yağmur manasına gelen  المطر , bazan zararlı olabilir, bazan vaktinde yağmayabilir. Allah Teâlâ, yağmuru insanlar ümitlerini kesmeden de yağdırabilir. Bunun ”insanlar umutlarını kestikten sonra" şeklinde bir kayıt getirilmesi nimetin mükemmelliğini kullara hatırlatmak içindir. Çünkü ümidin tamamen kesilmesinden ve bir belaya düçar olduktan sonra nimetin elde edilmesi, çok daha fazla bir ferahlama vesilesidir. O halde bu, şükre daha çok layık olan bir durumdur. (Ruhu’l Beyan)

 

 وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsned olan   الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ  isimleri marife gelmiştir. 

Müsnedin  الْ  takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında bu sıfatların mübtedada kemâl derecede olduğuna işaret eder.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Bu iki vasfın aralarında  وَ  olmaması, bu vasıfların her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcudiyetini gösterir.

الْوَلِيُّ  -  الْحَم۪يدُ  kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf sanatı, iki sıfatın birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.  الْحَم۪يدُ , sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

فَعِيلٌ  vezninde gelen  الْحَم۪يدُ  sıfatı, mef’ûl manasındadır. (Âşûr) Mef’ûliyet alakasıyla mecâz-ı mürseldir.

Ayetin sonunda zikredilen iki sıfatın Allah’a ait sıfatlar olma ihtimali olduğu kadar kelimelerin diğer anlamları dikkate alındığında yağmura ait sıfatlar olma ihtimalinin de olduğunu ifade eden bazı dilbilimciler bu ayette de tevriye olduğunu söylemişlerdir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)