Şûrâ Sûresi 27. Ayet

وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ  ...

Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve eğer
2 بَسَطَ bollaştırsaydı ب س ط
3 اللَّهُ Allah
4 الرِّزْقَ rızkı ر ز ق
5 لِعِبَادِهِ kullarına ع ب د
6 لَبَغَوْا azarlardı ب غ ي
7 فِي
8 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
9 وَلَٰكِنْ fakat
10 يُنَزِّلُ indiriyor ن ز ل
11 بِقَدَرٍ ölçüde ق د ر
12 مَا
13 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
14 إِنَّهُ çünkü O
15 بِعِبَادِهِ kullarını(n her halini) ع ب د
16 خَبِيرٌ haber alandır خ ب ر
17 بَصِيرٌ görendir ب ص ر
 

Genellikle zihinleri meşgul eden ve akıl yahut tecrübe ile sağlıklı bir sonuca ulaşılamayan bir konuda, dünya hayatındaki imkânların kullar arasında hangi ölçüye göre paylaştırıldığı hususunda önemli bir gerçeğe değinilmekte, böylece önceki âyette geçen Allah Teâlâ’nın iman edip iyi işler yapanlara kendi lutfundan fazlasını vermesine ilişkin ifadenin doğru anlaşılmasına ışık tutulmaktadır. Âyeti –özetle– şöyle yorumlamak mümkündür: Şayet Allah dünya hayatında herkese zekâ, sağlık, yetenek, servet vb. nimetleri bol ve eşit biçimde vermiş olsa, dirlik düzenlikten söz edilemez, insanoğlu kendini geliştirme kaygısı taşımaz, düzenli bir çalışma hayatı, imkânların paylaştırılması için bir denge ve sistem arayışı (meselâ bir iktisat ilmi) olmaz, kısaca medeniyetler kurulamaz, dünyayı bir kaos sarardı. İyi ve kötü kriterine göre rızık verilmesi halinde ise insanın yaratılış amacı, hayatın ve ölümün var ediliş sebebi olan sınav ortamı teşekkül etmez, dünya hayatı anlamını yitirirdi. Âyet bu hususlara işaret yoluyla delâlet etmekle beraber, imkânların tevziindeki ölçünün ne olduğu sorusunu açık biçimde cevaplamaktadır: Kullarının durumunu çok iyi bilen ve gören yüce Allah rızkı kendi dilediği ölçüye göre vermektedir. Kul planında bu ölçüyü idrak mümkün değildir; ama kulun görevi, dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayacak imkânları elde etmek için elinden gelen bütün çabayı harcamak ve verilenleri en iyi biçimde değerlendirmekle yükümlü olduğu bilincini daima korumaktır.

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 749
 

وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ

 

 

وَ  istînâfiyyedir. لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. بَسَطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. الرِّزْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لِعِبَادِه۪  car mecruru  بَسَطَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır. بَغَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  بَغَوْا  fiiline mütealliktir.


 وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لٰكِنْ  istidrak harfidir. Amel etmemiştir. İstidrak ;düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir.Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يُنَزِّلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِقَدَرٍ  car mecruru mef’ûlü bih  مَا ‘nın mahzuf haline mütealliktir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشَٓاءُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

يُنَزِّلُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

بِعِبَادِه۪  car mecruru  خَب۪يرٌ ‘a mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

خَب۪يرٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. بَص۪يرٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur. 

خَب۪يرٌ - بَص۪يرٌ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ

 

وَ , istînâfiyyedir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet mazi fiil sıygasındaki  بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪  cümlesi şarttır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

Lam-ı rabıtanın dahil olduğu, aynı üslupla gelen  لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ  cümlesi  لَوْ ’in cevabıdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Veciz ifade kastına matuf  عِبَادِه۪ izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  عِبَادَ , tazim ve şeref kazanmıştır. 

Buradaki  عِبَادِه۪  lafzı hem mümin hem kâfir kulları kapsar.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder.  (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Nahivciler  لَوْ  edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

لَوْ  harfinin dahil olduğu hem şart hem de cezâ fiili mazi olur. Ancak bir nükte için muzariye de dahil olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) لَوۡ, muzari fiilin başına gelince teşvik, mazinin başına gelince kınama manası ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir, 5/63)

لَوْ  şartının cevabının başında  لَ  (elbette) gelerek cümle tekid edilmiştir. Çünkü insanların hepsinin aynı durum üzere birleşmesi imkânsızdır, ancak Allah dilerse bunu yapar. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 3, s. 363) 


وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ 

 

وَ  atıf,  لٰكِنْ  istidrâk harfidir.  لٰكِنْ  kendisinden sonra gelen cümleye, önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (İtkan, c. 2 s. 474) 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يُنَزِّلُ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  يَشَٓاءُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede fiiller muzari sıygada gelmiştir. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِقَدَرٍ , ihtimam için mef’ûl olan mevsûle takdim edilmiştir.

قَدَرٍ ’deki nekrelik nev ve tazim ifade eder.


 اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ

 

 

Ayetin ta’lil hükmündeki son cümlesi, beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Ta’lil cümleleri anlamı pekiştirmek ve kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ ve isim cümlesi sebebiyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Allah’ın  خَب۪يرٌ  ve بَص۪يرٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بَص۪يرٌ -  خَب۪يرٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, cinâs-ı nakıs ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Her ikisi de mübalağa ifade eder. Çünkü bunlar mübalağa kalıplarındandır.

بِعِبَادِه۪  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.