وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَسْتَجِيبُ | ve dileklerini kabul eder |
|
2 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
3 | امَنُوا | inanan(ların) |
|
4 | وَعَمِلُوا | ve yapanların |
|
5 | الصَّالِحَاتِ | iyi işler |
|
6 | وَيَزِيدُهُمْ | ve onlara daha fazlasını verir |
|
7 | مِنْ | -nden |
|
8 | فَضْلِهِ | lutuf ve keremi- |
|
9 | وَالْكَافِرُونَ | kafirlere gelince |
|
10 | لَهُمْ | onlara da vardır |
|
11 | عَذَابٌ | bir azab |
|
12 | شَدِيدٌ | çetin |
|
Cümlenin ögeleriyle ilgili görüş ayrılığı dolayısıyla bazı müfessirlerce âyetin baş kısmına “İman edip iyi işler yapanlar (rablerinin çağrısına) uyarlar, O da kendi lutfundan onlara fazlasını verir” şeklinde mâna verilmiştir (Taberî, XXV, 29).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 749
وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la هُوَ الَّذ۪ي cümlesine matuftur. Fiil cümlesidir.
يَسْتَج۪يبُ damme ile merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَمِلُوا atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
الصَّالِحَاتِ mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.
يَز۪يدُهُمْ atıf harfi وَ ‘la يَسْتَج۪يبُ ‘ya matuftur. يَز۪يدُهُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ فَضْلِه۪ car mecruru يَز۪يدُهُمْ ‘e mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَسْتَج۪يبُ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi جوب ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. الْكَافِرُونَ mübteda olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
عَذَابٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. شَد۪يدٌ kelimesi عَذَابٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَافِرُونَ kelimesi, sülasi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
Ayet atıf harfi وَ ile هُوَ الَّذ۪ي cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada anlamında yenilenme ve tekrarlanma fiil cümlesi, sübut ve devam ifade eden isim cümlesine atfedilmiştir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
İman eden ve salih amel işleyenlerin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
Aynı üslupta gelen وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesi, mevsûlün sılası olan اٰمَنُوا ’ya matuftur.
Sıla cümlesinde fiillerin mazi sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Burada عملوا الصالحات ibaresinin aslı عَمِلُوا الأعمال الصالحات şeklindedir. Mevsuf hazf edilmiş, sıfat söylenmiştir. Bu da onların (ve amellerinin) bu sıfatla ne kadar özdeşleştiklerini, kuvvetle vasıflandıklarını gösterir. Îcaz-ı hazif sanatıdır.
يَسْتَج۪يبُ fiilindeki elif, sin ve te harfleri mübalağa için olup “kabul etmek” manasındadır. Buradaki fail, tövbeyi kabul eden, seyyiâtı affeden ve fazlından onlara arttıran Zât’tır. İman edenler ise mef‘ûlün bih olarak gelmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 3, s.179)
Şayet insanlar, "Duaya icabet etme halinin müminlere tahsis edilmesi, Cenab-ı Hakk'ın, kâfirlerin duasına icabet etmeyeceğini gösterir mi?" derlerse, biz deriz ki: Bazı kimseler, kâfirlerin duasına icabetin caiz olmayacağını; zira, duaya icabet etmede bir tazim anlamı bulunduğunu; bunun ise, kâfirlere uygun düşmeyeceğini söylemişlerdir. Bazı şeyler hususunda, kâfirlerin duasına da icabet etmenin caiz olacağı da ileri sürülmüştür. Buna göre ayetteki tahsisin faydası şu olmuş olur: Mü'minlerin duasına icabet etmek, bir şereflendirme manasında olurken, kâfirlerin duasına icabet etmek ise, bir istidrâc (kâfirin, küfründe ilerlemesine mühlet tanıma) manasında olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)
وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ
Ayetin ikinci cümlesi atıf harfi وَ ’la ..يَسْتَج۪يبُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَضْلِه izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması, فَضْلِ için tazim ve teşrif ifade eder.
وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
Ayetin son cümlesi de atıf harfi وَ ‘la يَسْتَج۪يبُ fiiline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezatttır. İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Birbirine atfedilen bu iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْكَافِرُونَ mübtedadır. لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ cümlesi mübtedanın haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَذَابٌ شَد۪يدٌ , muahhar mübtedadır.
Muahhar mübteda olan عَذَابٌ ’un nekre gelişi bu azabın tasavvur edilemez nitelikte olduğuna işaretin yanında tahkir ifade eder.
شَد۪يدٌ , müsnedün ileyhin olan عَذَابٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelmesi, mübalağa ifade eder.
اٰمَنُوا - الْكَافِرُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)