وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ
Musibet kelimesi “istenmeyen, kötü durumlar, felâketler” anlamına gelir. İnsanın başına gelen her musibetin kendi yapıp ettikleri yüzünden olduğu belirtilirken, gerek evrendeki fiziksel ve sosyal yasaları görmezden gelmesi ve gerekli önlemleri almaması, gerekse Allah’a isyan teşkil eden davranışlarda bulunması sebebiyle dünyada karşılaştığı sıkıntı, acı ve felâketlerin kendi kusurunun bir sonucu olduğuna dikkat etmesi istenmektedir. Fakat başka âyetlerde hatırlatıldığı üzere bütün insanlar kusurlarının tamamından dolayı dünyada bire bir cezalandırılmış olsa dünya altüst olurdu; işte âyetin devamında yüce Allah’ın bunların birçoğunu affettiği, başka bazı âyetlerde de nihaî hüküm ve cezanın âhirete ertelendiği ifade edilmiştir.
Sabırlarının sınanması, ruhen olgunlaşmalarına, sevap ve yüksek mertebe elde etmelerine yahut günahlarının bağışlanmasına vesile kılınması gibi sebeplerle, kusuru ve günahı olmadığı halde bazı insanların sıkıntı ve felâketlere mâruz bırakılabildiğini gösteren âyet ve hadislerde ise (bk. Zemahşerî, III, 405; Süleyman Uludağ, “Belâ”, DİA, V, 380), burada belirtildiği anlamda yani son tahlilde o kişinin aleyhine sayılabilecek, gerçekten “kötü” olarak nitelenebilecek bir durum söz konusu olmadığı için, onları burada kastedilen “musibet”in kapsamı dışında düşünmek uygun olur. Bu noktaya açıklık getirmek amacıyla birçok müfessir burada sadece günahkârlara hitap edildiği yorumunu yapmıştır (Zemahşerî, III, 405; Beyzâvî, V, 412-413). Muhammed Esed ise muhtemelen aynı kaygı ile yani Kur’an’ın diğer ifadeleri ve İslâmî öğretilerle çelişmeyen bir izah olması için buradaki musibeti öteki dünyada karşılaşılacak felâketler şeklinde yorumlamıştır (II, 989, 990).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 752وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ
وَ istînâfiyyedir. مَٓا iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. اَصَابَكُمْ şart fiili olup مَٓا ‘nın haberi olarak mahallen merfûdur.
اَصَابَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ مُص۪يبَةٍ car mecruru مَٓا ‘nın temyizidir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle mukadder mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. بِ sebebiyyedir. Aid zamiri mahzuftur. Takdiri, إصابتكم بالذي كسبته أيديكم (Ellerinizle yaptıklarınız size isabet etti) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası كَسَبَتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَسَبَتْ fethaüzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. اَيْد۪يكُمْ kelimesi ي üzere mukadder fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ itiraziyyedir. يَعْفُوا fiili و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَنْ كَث۪يرٍ car mecruru يَعْفُوا fiiline mütealliktir.
اَصَابَكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi صوب ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
مُص۪يبَةٍ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ
وَ , istînâfiyyedir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi olan وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ ‘de, şart ismi مَٓا mübteda, müspet mazi fiil sıygasındaki اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ cümlesi haberdir.
مِنْ مُص۪يبَةٍ ’deki مِنْ , ba’diyet ifade eder. Kelimedeki nekrelik, kıllet ve nev içindir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
فَ karinesiyle cevap olarak gelen فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri إصابتكم (Size isabet etti.) olan mübteda mahzuftur. Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا , harf-i cerle birlikte mahzuf habere mütealliktir.
Sılası olan كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ , temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
اَصَابَكُمْ - مُص۪يبَةٍ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Şart ve cevap cümleleri arasında, ihtibâk sanatı vardır. مَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ sözünün zikrinden sonra sadece فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ lafzıyla yetinilmiş, اَصَابَكُمْ hazf edilmiştir.
İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)
‘’Ellerinizin kazandığı’’ ibaresinde aliyyet alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.
Burada alet olarak eller zikredilmiştir. Bu âzâlar alet olarak addedildiği gibi, sebep olarak da kabul edilebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Bu ayet, mücrimlere mahsustur. Zîra mücrim olmayanlara çarpan musibetler, başka sebeplerden dolayıdır. Bu sebeplerden biri, masum kimsenin, uğradığı musibete sabır göstermesiyle büyük mükâfata eriştirilmesidir. (Ebüssuûd)
وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ
Ayetin sonundaki يَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍ cümlesi itiraziyye olarak gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)