Şûrâ Sûresi 41. Ayet

وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ  ...

Zulme uğradıktan sonra, kendini savunup hakkını alan kimseye (ceza vermek için) bir yol yoktur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَمَنِ ve elbette kim
2 انْتَصَرَ kendini savunursa ن ص ر
3 بَعْدَ sonra ب ع د
4 ظُلْمِهِ zulme uğradıktan ظ ل م
5 فَأُولَٰئِكَ öylelerinin
6 مَا yoktur
7 عَلَيْهِمْ aleyhine
8 مِنْ hiçbir
9 سَبِيلٍ yol س ب ل
 

Müslümanların, inanç özgürlüğü tanımayan putperest Mekke­liler’in ağır baskıları altında yaşadıkları ve henüz suçlunun kamu adına cezalandırılmasını sağlayacak bir örgütlenmeye sahip olmadıkları bir dönemde inen bu âyetlerde dahi müminler, başkasının hakkına saldırı niteliği taşıyan bir eyleme karşı gösterilen toplumsal ve bireysel tepkinin mahiyeti ve sonuçları, yani bir bakıma suç ve cezanın fikrî temelleri üzerinde düşünmeye yöneltilmektedir. Yakın gelecekte medenî bir toplumun kurulmasına öncülük edecek olan Resûlullah’ın ashabı, bireyler ve toplumlar arası ilişkilerde önemli bir konuda, saldırıya karşılık verilmesi halinde haklılık sınırlarının aşılmaması, amaca uygunluk ve denklik ilkelerine riayet edilmesi hususunda fikren hazırlanmaktadır. Özellikle 39 ve 41. âyetler bazı müfessirlerce müslümanlar ile müslüman olmayanlar arasındaki ilişkilerle sınırlandırılarak açıklanmış olmakla beraber, Taberî’nin ısrarla belirttiği üzere buralarda yüce Allah herhangi bir ayırım ve sınırlandırma yapmaksızın, haksız saldırıya uğradığı için hakkını korumaya ve zalime haddini bildirmeye çalışan herkesi övmüştür (XXV, 37-38, 39-40. Gerek ceza hukuku alanındaki gerekse haksız fiillerle verilen zararların tazmini konusundaki fıkhî hükümlerin birçoğunun belirlenmesinde 40. âyetin önemli bir dayanak teşkil ettiği hakkında bilgi için bk. Râzî, XXVII, 178-181).

Bütün insanlığa ışık tutan bu âyetlerde özetle şu hususlara dikkat çekildiği söylenebilir: İster sebepsiz yere isterse bir kötülüğe karşılık verirken sınırı aşmak suretiyle olsun, başkalarına haksızlık edilmesi Allah’ın hoşnut olmadığı bir davranıştır. Şayet cezalandırma yolu seçilmişse, kötülüğü yapan kişi o eylemin kötülüğünü kendisine hissettirecek nitelikte ve ona denk bir karşılık görmelidir; ama konu şahsî bir hakla ilgiliyse bağışlama ve düzeltme yolunun seçilmesi hak sahibini ziyana sokmaz, onun Allah katındaki mükâfatı mahfuzdur. Öte yandan haksız saldırıyı önlemeye çalışmak ve meşrû müdafaa ölçüleri içinde karşılık vermek, kınamayı ve cezayı gerektiren bir eylem değildir, hatta -yukarıda belirtildiği üzere- yerine göre bir erdemdir; fakat olabildiğince sabredip özveride bulunmak da büyük bir erdemdir. Bazı müfessirler bu âyetlerin tefsiri sırasında, bir hakkın kamu otoritesi vasıtasıyla alınması hususunda fikir birliği bulunduğuna işaret ettikten sonra ihkāk-ı hak (hak sahibinin bizzat hakkını alması) konusundaki görüş ayrılıklarına değinirler (meselâ İbn Atıyye, V, 39-40). Esasen bu, –bu âyetlerden çok– başka deliller ışığında incelenmesi gereken bir konudur.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 754-755
 

وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  ibtidâiyye olup, tekid içindir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

انْتَصَرَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.

بَعْدَ  zaman zarfı انْتَصَرَ  fiiline mütealliktir.  ظُلْمِه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. عَلَيْهِمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مِنْ  zaiddir. سَب۪يلٍ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. 

انْتَصَرَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi نصر ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
 

وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile önceki ayetteki  فَمَنْ عَفَا  cümlesine atfedilmiştir.  ل , tekid ifade eden ibtida lamıdır. 

Şart üslubunda, haberî isnaddır. 

Şart olan  مَنِ انْتَصَرَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır. Şart ismi  مَنِ  mübteda konumundadır.  انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪  cümlesi, haberdir. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, hudûs, sebat temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍ , mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ  cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin haberidir. Menfi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. 

مَا ; nakıs fiil  ليس  gibi amel etmiştir. Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  عَلَيْهِمْ , mukaddem mahzuf habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan  مِنْ سَب۪يلٍ ‘deki  مِنْ  harfi zaiddir.Tekid ifade eder. 

ظُلْمِه۪  ve  اُو۬لٰٓئِكَ  arasında müfretten cemiye iltifat vardır.

مِنْ سَب۪يلٍۜ ’deki nekrelik, nev ve kıllet ifade eder. Kelimeye dahil olan zaid harf  مِنْ , ‘hiçbir’ manasında olumsuzluğu tekid eder. Nefy sıygada nekrelik, selbin umumuna işarettir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife oluşu muşârun ileyhin yüceliğini ve kadrini ortaya çıkarır ve bu işaret edilen şahısların daha önce zikredilenler sebebiyle arkadan gelecek şeyleri hak ettiğine işaret eder. O kişiler, zulümden sonra zafer kazanmıştır. Takdim edilmiş car mecrurun başına gelmiş nefy harfinden dolayı ihtisas vardır. Mübtedaya zaid bir  مِنْ  harfi dahil olmuştur. ‘Cezalandırmak ve sıkıntı vermek’ manasında  سَب۪يلٍۜ  kelimesi kullanılmıştır.  سَب۪يلٍۜ ‘yol’ manasındadır. Buradaki mana ise; onlar için sıkıntı ve cezalandırma şeklinde vasıflanacak herhangi bir yol, imkan olmamasıdır. Burada ‘sıkıntı ve cezalandırma’ manası  سَب۪يلٍۜ  kelimesiyle ifade edilmiştir. Bu tabir, cezalandırmanın ve sıkıntının olmayışını tekid eder. Çünkü delille birlikte olumsuz cümle kurulmuştur. Bu da, kinaye babındandır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.235)

مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ  sözündeki kasr da, arkadan gelen 42. ayetteki kasr cümlesine bir hazırlık yapar. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.237)

لَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ  "Kim de zulme uğradıktan sonra intikamını alırsa..." Yani Müslüman kâfirlerden intikam alacak olursa, onu kınamaya imkan yoktur. Aksine kâfirden intikam aldığından ötürü övülür, fakat zalim bir müslümandan intikam alırsa, bundan dolayı da kınanmaz. Buna göre kâfirden intikam almak kati bir emirdir, müslümandan intikam almak mubahtır, affedilmesi menduptur. (Kurtubî)