بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ
O’ndan alınan bir bilgiye (vahye, kitaba) dayanmadan “O isteseydi biz putlara tapmazdık, şöyle veya böyle yapardık” demek, boş bir iddiada bulunma örneği olmanın ötesinde bir anlam taşımaz.
22. âyetin ortaya koyduğu gerçek evrenseldir; tarihte ve günümüzde inanç ve kanaatlerin büyük bir kısmı taklide dayanır. Burada taklitten maksat, kanıt aramadan, aklını işletmeden, şüphe ve test etmeden bir otoritenin söylediklerini kabul etmek ve ona inanmaktır. Müşrik Araplar da Allah, din, putlar ve melekler gibi konulardaki bilgilerini vahiy, akıl, gözlem gibi muteber bilgi kaynaklarına değil, taklide dayandırıyorlardı.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 770-771Vecede وجد :
Vücud وُجُودٌ kavramı varoluş, yoktan var olma ve hazır bulma anlamlarındadır. Bunun da birkaç çeşidi vardır: 1- Beş duyudan biri aracılığıyla bulmak. 2- Şehvet kuvvesi aracılığıyla bulmak. 3- Gazap ve öfke aracılığıyla bulmak. 4- Akılla ya da akıl aracılığıyla bulmak.
Bu köke ait mevcudat مَوْجُوداتٌ kavramı üç kısımdır: a- Başlangıcı ve sonu olmayan varlık. Bu sadece Yüce Allah için söz konusudur. b- Başlangıcı ve sonu olan varlıklar İlk yaratılış anında var edilen insanlar ve dünyadaki elementler. c- Başlangıcı olan ancak sonu olmayan varlık. İnsanların ahiretteki yaratılışlarından sonraki halleri gibi. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil ve bir isim formunda toplam 107 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri icad, mucit, mevcûd, vecd, vicdan ve vücuddur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ
بَلْ , idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavlİ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا cümlesidir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
وَجَدْنَٓا fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. وَجَدْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
وَجَدْنَٓا değiştirme manasına gelen kalp fiillerindendir. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰبَٓاءَنَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri نَّا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَلٰٓى اُمَّةٍ car mecruru وَجَدْنَٓا fiiline mütealliktir.
وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la اِنَّا وَجَدْنَٓا ‘ya matuftur.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ car mecruru مُهْتَدُونَ ‘ye mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُهْتَدُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُهْتَدُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette بَلْ , idrâb harfidir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İdrâb, sözlükte ‘dönüş yapmak, vazgeçmek’ demektir. Rummânî بَلْ edatını ‘sözdeki ilk kısımdan vazgeçip ikinciyi zorunlu kılmaktır’ şeklinde tanımlamıştır. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
Müsned olan وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ cümlesinin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.
اُمَّةٍ kelimesi burada din manasındadır. Kelimedeki tenvin tazim içindir. İstila harfi عَلٰٓى ile gelmesi onların dinlerinin ne kadar sağlam olarak yerleştiğini ifade eder.
16 ve 21. ayette geçen أَمْ kelimelerinde gizli olarak bulunan بَلْ harfi, burada açıktan gelmiştir. Bunun sebebi, idrâb manasını açıkça ortaya koymaktır. Buradaki idrâb, intikal manasında değil iptal manasındadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.116)
وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ , ihtimam için amili olan إِنَّ ‘nin haberi مُهْتَدُونَ ’ye takdim edilmiştir.
Müsned olan مُهْتَدُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.
مُهْتَدُونَ kelimesinde bir nevi tenazu (çekişme, mücadele) vardır. Çünkü hidayet ve ihtida aklın çalışması ve delil çıkarma miktarıncadır, bu da taklide zıddır. Taklidî ihtida, onların izleri üzerinde gitmektir, ihtida onların izleri ile gerçekleşmez. Burada harflerin kullanımıyla alakalı farklar vardır. يهتدي بالأثر sözü, ‘izin arkasında gizli olan şeyi ortaya çıkarmak’ demektir ve bu aklî bir iştir. يهتدوا عَلٰٓىالاثر sözü ise, yolda yürümeyi ve yol onu nereye götürürse oraya gitmeyi ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.118)