Zuhruf Sûresi 23. Ayet

وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ  ...

İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri, “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz” demiş olmasınlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَذَٰلِكَ ve işte böyle
2 مَا
3 أَرْسَلْنَا göndermedik ر س ل
4 مِنْ
5 قَبْلِكَ senden önce ق ب ل
6 فِي herhangi
7 قَرْيَةٍ bir kente ق ر ي
8 مِنْ hiçbir
9 نَذِيرٍ uyarıcı ن ذ ر
10 إِلَّا dışında
11 قَالَ diyenlerden ق و ل
12 مُتْرَفُوهَا oranın zenginleri ت ر ف
13 إِنَّا elbette biz
14 وَجَدْنَا bulduk و ج د
15 ابَاءَنَا babalarımızı ا ب و
16 عَلَىٰ üzerinde
17 أُمَّةٍ bir din ا م م
18 وَإِنَّا ve biz de
19 عَلَىٰ
20 اثَارِهِمْ onların izlerine ا ث ر
21 مُقْتَدُونَ uyarız ق د و
 

Peygamberi inkâr etmek, onun tebliğini engellemeye çalışmak yalnızca son peygamberin mâruz kaldığı bir tepki değildir; hak dinden uzaklaşmış, şirki bir kültür mirası olarak içselleştirmiş bütün topluluklar peygamberlerine karşı bu tepkiyi göstermişlerdir. Bunun tipik bir örneği de tevhidin bayrak isimlerinden olan Hz. İbrâhim’in inkârcı kavmidir.

28. âyeti, Allah’ı özne yaparak “Allah tevhid ilkesini İbrâhim’in soyundan gelenler içinde devam ettirdi” şeklinde anlayanlar da olmuştur. Hz. İbrâhim’in nesline vasiyetinden söz eden âyet bizim meâldeki tercihimizi teyit etmektedir (Bakara 2/132).

 

وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَ  harf-i cerdir.  مثل (gibi) demektir. Bu ibare, mukadder mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. Takdiri, الأمر كذلك بعجزهم عن الحجّة وتمسّكهم بالتقليد  (Aynı şey delil getirmekten aciz olmaları ve taklide yapışmaları için de geçerlidir.) şeklindedir.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك  ise muhatap zamiridir .

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru نَذ۪يرٍ ‘in mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ف۪ي قَرْيَةٍ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir. مِنْ  harfi ceri zaiddir. نَذ۪يرٍ  lafzen mecrur, mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır. قَالَ مُتْرَفُوهَٓا  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  “وَقَدْ”  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren و ‘sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  مُتْرَفُوهَٓا  fail olup ref alameti  و ‘dır. İzafetten dolayı  نَ  harfi düşmüştür. Muttasıl zamir  هَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَرْسَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

مُتْرَفُو  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.


اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ 

 

اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا  cümlesi, mekulü’l-kavldir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

وَجَدْنَٓا  fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. وَجَدْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

وَجَدْنَٓا  değiştirme manasına gelen kalp fiillerindendir.Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰبَٓاءَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَّا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  عَلٰٓى اُمَّةٍ car mecruru  وَجَدْنَٓا  fiiline mütealliktir.


وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘ la  اِنَّا وَجَدْنَٓا ‘ya matuftur. İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَّا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ  car mecruru  مُقْتَدُونَ ‘e mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مُقْتَدُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُقْتَدُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَكَذٰلِكَ

 

Ayet, … قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا  cümlesine atfedilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif vardır.  كَذٰلِكَ , takdiri  ألأمرُ [Durum] olan mahzuf mübteda için mahzuf habere mütealliktir. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَذٰلِكَ , îrab açısından والأمر كذلك  şeklinde mahzuf bir mubtedanın haberidir. Bu kelime Kur'an'da çok gelmiş ve ulemamızın takdir ettiği herhangi bir şey zikr edilmemiştir. Mühim olan burada kelama dikkat çekmektir. Bir kapalılık üzerine kurulmuş olan kelam üzerinde daha fazla durmayı gerektirir. Buradaki  كَ  harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi  كَ  harfi ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen işaret ismi ile كَ ‘ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır, der. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/54, c. 5, s. 176-177) 


مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ  cümlesine dahil olan  مَٓا  nafiyedir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru,  مِنْ نَذ۪يرٍ ‘in mahzuf haline,  ف۪ي قَرْيَةٍ  ve  مِنْ نَذ۪يرٍ  car mecrurları ise  اَرْسَلْنَا fiiline mütealliktir.

اَرْسَلْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. 

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ  ifadesinde mecaz-ı aklî vardır. Uyarıcı karyeye değil, orada yaşayan insanlara gönderilmiştir.

ف۪ي قَرْيَةٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  قَرْيَةٍ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  قَرْيَةٍ , hakiki manada zarfiyeye müsait değildir. Uyarıcılarla şehir arasındaki irtibat, zarf ve mazruf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

نَذ۪يرٍ  kelimesindeki nekrelik tazim,  قَرْيَةٍ ’deki ise herhangi bir manasındadır. 

İstisna edatı  اِلَّا  ve  nefy harfi  مَٓا  kasr oluşturmuştur. “Önceden bir uyarıcı gönderilen kavim” maksûr, “kavmin durumu” maksûrun aleyhtir. Hal sahibi ile hali arasındaki kasr, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. 

Hal olarak gelen  قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ  cümlesi,  اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

اُمَّةٍ  kelimesi burada din manasındadır. Nekre gelişi ona atfettikleri önemi belirtir. Tazim içindir.

وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la mekulü’l-kavle atfedilmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ , ihtimam için amili olan  مُقْتَدُونَ ‘ye takdim edilmiştir.

إِنَّ ’nin haberi olan  مُقْتَدُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sab

it olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Burada Hazret-i Peygamber, teselli edilmekte ve atalarını taklit etmenin çok eskiye dayalı bir gelenek olduğu gerçeği açıklanmış bulunulmaktadır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl, Âşûr)

Ayette, kodamanların zikre tahsis edilmeleri bize bildiriyor ki, onları tefekkürden alıkoyup taklide yönlendiren şey, nimetler içinde yaşamaları ve çalışmayı sevmeyip atıl kalmalarıdır. (Ebüssuûd)