Zuhruf Sûresi 3. Ayet

اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ  ...

Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.  (2 - 3. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 جَعَلْنَاهُ onu yaptık ج ع ل
3 قُرْانًا bir Kur’an ق ر ا
4 عَرَبِيًّا Arapça ع ر ب
5 لَعَلَّكُمْ umulur ki
6 تَعْقِلُونَ düşünüp anlarsınız ع ق ل
 

Kur’an’la ilgili gerçekleri bildirmek üzere söze başlanırken yine Kur’an’a yemin edilmesi, onun eşsizliğini, önemini ve ilâhî kaynaklı olduğunu anlamak için kendisinden başka bir şâhide ve delile ihtiyaç bulunmadığına işaret etmektedir.

Kur’an yazıldığı için bir kitaptır; fakat onun okunması, yazılmasına bağlı değildir. Kur’an nâzil olduğu günden beri yalnızca yazı bilenler tarafından değil, okuyup yazma bilmeyenler tarafından da ezberlenmiş ve okunmuştur; o yazılsın yazılmasın daima “okunan” bir kitaptır.

 


 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 765-766
 

اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  جَعَلْنَاهُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

جَعَلْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

جَعَلْنَا  değiştirme manasında kalp fiillerindendir. Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُرْءٰناً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عَرَبِياًّ  kelimesi  قُرْءٰناً ‘nin sıfatı olup mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ

 

İsim cümlesidir. لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. كُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَعْقِلُونَۚ  fiili  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَعْقِلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ 

 

Ayet, kasemin cevabı olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, kemâl-i ittisaldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. 

Müsned olan  جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

جَعَلْنَاهُ  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi cümleye, hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ ve isim cümlesi sebebiyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

عَرَبِياًّ  kelimesi  قُرْءٰناً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Kur’an, hidayet yolunu dalalet yollarından ayrı ve apaçık göstermekte ve diyanet konusunda ihtiyaç duyulan her şeyi apaçık bildirmektedir.

Kur’an'ın tahkik ve tekidi için de onun Arapça olması gerekirdi; çünkü ancak Arapça olmasıyla, onların İslamına önem verildiği bildirilmiş olur; onlara verilen bu nimet tam olur ve özürleri tamamen kaldırılmış olur. (Ebüssuûd)

O apaçık kitap hakkı için. "Hâ-mîm"de yemin manası bulunduğuna göre (وَ) atıf vavı olmadığına göre yemin içindir, o açık kitap, Allah yolunu apaçık gösterir bir nur olan o parlak kitap, yani Kur'an. Kur'an'ın şanını beyan ederken yine Kur'an'a "beyan" vasfı ile yemin edilmesi onun kendini tanıttırmak için başka delile muhtaç olmayıp bizzat  بين  (açıklayıcı) olan bir nur olduğunu ifade içindir. Aynı zamanda ona yemin edilmesi hakkına tazim emrini gerektirdiğinden mealde bu lazım manayı gösterdik. (Elmalılı)


لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ ’nin haberi olan  تَعْقِلُونَ ’nin muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

لَعَلَّ  edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub;  “ لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır.” demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbni Âşûr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Doktora Tezi, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler)

Siz akledesiniz diye… ifadesindeki  لَعَلَّ  istiâre yoluyla irade etme anlamında kullanılmış olup hem irade hem de umma anlamını göz önünde bulundurman gerekir. Bu durumda anlam şöyle olur: Arapların anlamasını istediğimiz için ve [“Ayetleri açıkça bildirilseydi ya!”] (Fussilet 41/44) diye itiraz etmesinler diye Kur’an’ı yabancı dilde değil, Arapça olarak yarattık! (Keşşâf ve Âşûr)

Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki  لَعَلَّ (umulur ki) harfinin  لَ  manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)