Zuhruf Sûresi 34. Ayet

وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ  ...

Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır.  (34 - 35. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِبُيُوتِهِمْ ve evlerine ب ي ت
2 أَبْوَابًا kapılar ب و ب
3 وَسُرُرًا ve koltuklar س ر ر
4 عَلَيْهَا üzerine
5 يَتَّكِئُونَ yaslanacakları و ك ا
 
Allah Teâlâ insanlar için yaratıp düzenlediği dünya hayatında kabiliyet, servet, düşünce ve inanç bakımından hepsi birbirine benzeyen, aynı özellikleri taşıyan insanların olmasını değil, toplu hayatı oluşturmak ve devam ettirmek, hür irade ile seçim yapmaya imkân vermek ve böylece imtihan maksadını gerçekleştirmek için gerekli bulunan farklılığı dilemiştir. O’nun katında geçici dünya nimetlerinin değeri yoktur, bunlara sahip olmak da Allah sevgisinin kanıtı değildir; pek çok hikmet çerçevesinde Allah sevdiklerini ve sevmediklerini zengin de eder yoksul da; kimi zaman birilerini iktidara getirir, kimi zaman diğerlerini. O’nun sevdiklerine tahsis ettiği nimetler burada değil, ebedî âlemdedir. Müşrikler büyüklüğü, Allah’ın rahmetine mazhar olma şansını asalet ve servete bağlamakla yanılıyorlar. Eğer Allah’ın yukarıda özetlenen “dünya düzeni” muradı olmasaydı, inansın inanmasın bütün insanları servette ve refahta eşit kılardı; bu takdirde kâfirlere servet ve iktidar verirse bütün insanlar küfrü, müminlere servet ve iktidar verirse bütün insanlar imanı seçmeye yönelirlerdi.
 

وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِبُيُوتِهِمْ  car mecruru 33. ayetteki ism-i mevsûlden bedel-i iştimâldir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. 

Bedel-i iştimâl: Mübdelün minh’e tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minh’in özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَبْوَاباً  kelimesi  جَعَلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.  سُرُراً  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  عَلَيْهَا car mecruru  يَتَّكِؤُ۫نَۙ 'ye mütealliktir. يَتَّكِؤُ۫نَ  cümlesi  سُرُراً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَّكِؤُ۫نَ  fiili  نَ ‘ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. يَتَّكِؤُ۫نَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  وكأ ‘dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile önceki ayetteki  لِمَنْ ‘e atfedilmiştir. 

لِبُيُوتِهِمْ  şeklinde evlerini tekrar zikretmesi, konunun daha çok açıklık kazanması içindir. (Rûhu’l Beyân)

سُرُراً  ise  اَبْوَاباً ‘e matuftur. Bu kelimelerdeki tenvin özel bir nev veya tazim ifade eder.

عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ  cümlesi  سُرُراً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

يَتَّكِؤُ۫نَۙ  الاتكاء والتوكؤ ; Yaslanmak,  bir şeyin üstüne kendisini vermek, ağırlığını ona taşıtmak demektir. (Kurtubî)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur.

Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْهَا , ihtimam için amili olan  يَتَّكِؤُ۫نَۙ ‘ye takdim edilmiştir.

Evler için yapılanlar; gümüşten tavan çıkılacak merdiven, kapılar, yaslanılan koltuklar ve süsler şeklinde sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.

Ayet-i kerîme’de geçen  سُرُراً  kelimesi سرير 'in çoğuludur. (Celâleyn Tefsiri)