وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ
İnsanın iç dünyasında daima bir ikilik, çelişkili eğilim ve çekim vardır. Bunların iyi olan, yani Allah rızasına çeken kısmı, insan fıtratına yüklenmiş bulunan din duygusundan, ezelî sözleşmeden, ilâhî ruhtan ve melekten gelir. İnsan gördüğü eğitimin de yardımıyla iradesini kullanarak kendini bu çekime bıraktığı (İslâm’ın anlamı da budur), resulün mesajını rehber edindiği sürece nefsin ilâhî ruha dönük yönü gelişir, bunun rengi bütünü kaplar. Kötüye, aşağı varlık tabakalarına çeken güce teslim olduğu, ilâhî mesaja kulaklarını tıkadığı sürece de artık onun danışmanı kendine mahsus şeytandır. Şeytanın işi, meleğinkinin tersine insanı Allah’tan uzaklaştırmak, beşerî arzuların tutsağı haline getirmektir. Böyle bir ömür geçirip ölen insan rabbinin huzuruna çıkarıldığında yaptıklarının ve seçiminin ne kadar yanlış olduğunu anlayacak, fakat iş işten geçmiş olacaktır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 776
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ
İsim cümlesidir. وَ istinâfiyyedir. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يَعْشُ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَعْشُ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَنْ ذِكْرِ car mecruru يَعْشُ fiiline mütealliktir. الرَّحْمٰنِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً cümlesi şartın cevabıdır.
نُقَيِّضْ meczum, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَهُ car mecruru نُقَيِّضْ fiiline mütealliktir. شَيْطَاناً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ cümlesi شَيْطَاناً ‘nın sıfatı olan mukaddere matuf olup mahallen mansubdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَهُ car mecruru قَر۪ينٌ ‘e mütealliktir. قَر۪ينٌ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
نُقَيِّضْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi قيض ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Ayet, şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi olan يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. مَنْ şart ismi mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ cümlesi, مَنْ ’in haberidir.
Cümlede müsnedin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesi etkilenir.
مَنْ يَعْشُ hakkında üç görüş vardır:
Birincisi: ‘Yüz çevirirse’ demektir. Bunu da Dahhâk, İbn Abbâs’tan demiş; Katâde, Ferrâ’ ve Zeccâc da böyle demişlerdir.
İkincisi: ‘Kim kör olursa’ demektir. Bu da İbn Abbâs'tan rivayet edilmiş; Atâ’ ile İbn Zeyd de böyle demişlerdir.
Üçüncüsü: ‘O zayıf görmedir’ demektir. Bunu da Maverdi nakletmiştir.
يَعْشُ olarak شُ harfinin ötresi ile okursa, manası: Yüz çevirmektir. Kim ش harfini nasb ederse (يَعْشَ okursa); ‘Onu görmezse’ demektir. (Ez-Zâdu’l-Mesîr, Âşûr)
Rahmân’ın zikri ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ , Kur’an'dır. Onun Allah'ın Rahmân ismine izafe edilmesi, âlemlere rahmet olarak indiğini bildirmektedir. (Ebüssuûd)
فَ karînesi olmadan gelen cevap cümlesi نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Fiillerin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.
اِنْ şart harfi, asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)
يَعْشُ - نُقَيِّضْ kelimeleri arasında gaibden mütekellime geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.
شَيْطَاناً ‘deki tenvin kesret ve tahkir içindir. Şart siyakında nekra umuma delalet eder. Bunun için arkadan gelen ayette لَيَصُدُّونَهُمْ ve يَحْسَبُونَ şeklinde çoğul zamir gelmiştir.
يَعْشُ fiili عشا fiilinden gelir. Kör veya köre yakın bir durumda görüyor demektir. Bu, aslında gördüğü halde kör gibi ya da köre yakın bir durumda demektir. Ayetteki يَعْشُ fiili, ‘Kur’an-ı Kerim'e dikkatsizce bakmak’ anlamında müstear olarak kullanılmıştır, mana şöyledir: “Kim Kur’ana, bile bile hakkı görmezmiş gibi ve öylesine, üzerinde tekrar tekrar düşünmeden hakkı anlayıncaya kadar bakmaz, tetkik etmezse.” Ayet iki okuyuşla bu manayı ifade etmektir. Allah bir kişiyi davet eder de bu kişi davanın ve delillerin doğruluğunu anlamaya çalışmaksızın bu davetten ve davetçiden yüz çevirir, onu ihmal eder ve görmezlikten gelirse, Allah şeytanı ona yakın arkadaş olarak verir, onu şeytana kolaylaştırır ve şeytanı ona musallat eder ve hiçbir zaman ondan ayrılmaz. Car mecrurun takdimi, bunun ona has olduğunu ifade eder, yani şeytanın ondan başka bir işi yoktur. Bu şu manayı da ifade eder, şeytanı onu hapsetmiş, her yönden kuşatmıştır, zikir ona ulaşamaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.171)
التَّقْيِيضُ , kabuğun yumurtayı kuşattığı gibi onu kuşatıp sarar demektir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)
فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ cümlesinde فَ , atıftır. Cümle شَيْطَاناً ‘in mahzuf sıfatına matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهُ , durumun ona has olduğunu vurgulamak için amili olan haber قَر۪ينٌ ‘a takdim edilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cenâb-ı Hak, "Kim Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona, şeytanı musallat ederiz." Artık bu, onun bir arkadaşıdır" buyurmuştur. Bununla Cenab-ı Hak, dünya afetlerine dikkatimizi çekmek istemiştir. Çünkü mal ve makam elde eden kimse, Allah'ın zikrine karşı kör gibi olmuş olur. Böyle olan kimse ise, sapan ve saptıran şeytanların arkadaşlarından, onlarla oturup kalkanlardan olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)