Zuhruf Sûresi 48. Ayet

وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ  ...

Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 نُرِيهِمْ onlara göstermeyiz ر ا ي
3 مِنْ hiçbir
4 ايَةٍ mu’cize ا ي ي
5 إِلَّا başkasını
6 هِيَ o
7 أَكْبَرُ daha büyük (olandan) ك ب ر
8 مِنْ -nden
9 أُخْتِهَا öteki- ا خ و
10 وَأَخَذْنَاهُمْ ve onları yakaladık ا خ ذ
11 بِالْعَذَابِ azab(lar) ile ع ذ ب
12 لَعَلَّهُمْ umulur ki
13 يَرْجِعُونَ dönerler ر ج ع
 

Hz. Peygamber’in daveti ve tevhid mücadelesi anlatılırken yeri geldikçe geçmiş tecrübelere temas edilmektedir. Buradaki örnek Hz. Mûsâ ile Mısır’ın tanrı kralı Firavun ve tebaası arasında geçen olaylar, tartışmalar ve alınan ibretlik sonuçlardır.

Bu âyetlerde iki nokta dikkat çekmektedir: 1. İnkârcıların bilinçlerinin derinliklerinde bir Allah inancı vardır, çeşitli telkinler ve dünyanın çekici menfaatleri bu temel duyguyu köreltmiş veya üstünü küllerle örtmüştür. Allah yine rahmetinin eseri olarak inkârcıları bazı felâketlerle uyarınca bu temel duygu ve inanç açığa çıkmakta, ona sığınılmakta, sıkıntı geçince yine inkâra dönülmektedir. 2. Tevhid inancı bütün peygamberlerin ortak tebliğleri ve inanç ilkeleridir. Kendilerine kitap gönderilmiş topluluklara sorulduğunda veya eski kitapların kalıntıları okunduğunda anlaşılmaktadır ki, Allah hiçbir zaman kendisi dışında bir varlığa kulluk edilmesine izin vermemiştir. Hz. Mûsâ’nın mücadelesi de bunun bir kanıtıdır.

54. âyette “halkının aklını çeldi” şeklinde çevirdiğimiz cümle, yöneten ve yönetilen ilişkisi bakımından çok önemlidir. Kelimenin aslı, Türkçe’de de kullanılan istihfâf kökündendir. Bu kelime Arapça’da “acele ettirdi, aldattı, bilgisizliklerinden yararlandı, onları bilgisizlikleri ve güçsüzlükleri yüzünden hafife aldı, istediği gibi yönlendirdi” mânalarını ifade etmektedir. Totaliter yönetimlerde yöneticilerin istemediği şey, halkın bilgilenmesi, doğruyu öğrenmesi, örgütlenerek hakkını talep edecek kadar güçlenmesidir. Firavun da aynı yola başvurmuş, Hz. Mûsâ’nın gerçeğe ve tevhide yönelik davetini sabote etmiş, halkın sağlıklı düşünmesini engellemiş, geleneklerden ve gözler önündeki alâyişten yararlanarak toplumu âdeta büyülemiş ve saltanatını devam ettirmenin yolunu bulmuştur. Ancak, şairin dediği gibi, “Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde!”

 

  Azebe عذب : 

  عَذْبٌ hoş/tatlı soğuk sudur. İf'al babındaki أعْذَبَ - إعْذابٌ formu tatlı suya kavuşmak/sahip olmak demektir.

  عَذابٌ ise şiddetli bir biçimde acı vermek/canını yakmaktır. Tef'il babı olan أعْذَبَ - تَعْذِيبٌ  formu ise fazlaca azap vermek anlamında kullanılır. Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de tef'il formunda fiil ve dört farklı isim türevleriyle 373 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri azab ve muziptir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ

 

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la kasemin cevabına matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. مَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

نُر۪يهِمْ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هِمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

نُر۪يهِمْ  bilmek manasında kalp fiillerindendir. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  مِنْ اٰيَةٍ  lafzen mecrur, ikinci mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. اِلَّا  hasr edatıdır. هِيَ اَكْبَرُ  cümlesi  اٰيَةٍ  hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَكْبَرُ  haber olup lafzen merfûdur.  مِنْ اُخْتِهَا  car mecruru اَكْبَرُ ‘ya mütealliktir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَخَذْنَاهُمْ  atıf harfi  وَ ‘la mukadder istinâfa matuftur. Takdiri,  فانتقمنا منهم وأخذناهم  (Onlardan intikam aldık ve onları azaba uğrattık) şeklindedir. 

اَخَذْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِالْعَذَابِ  car mecruru  اَخَذْنَاهُمْ  fiiline mütealliktir.

نُر۪يهِمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رأي ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

 

لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.  هُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. يَرْجِعُونَ  fiili  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَرْجِعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ

 

Ayet, وَ ‘la önceki ayetteki kasemin cevabına atfedilmiştir. Muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Ayet, kasr ve zaid harf olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

İkinci mef’ûl  مِنْ اٰيَةٍ ‘e dahil olan  مِنْ  tekid ifade eden zaid harftir.

هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ  cümlesi  اٰيَةٍ ’in halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

هِيَ  mübtedadır. اَكْبَرُ  haberdir.

Nefy harfi  مَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, mef’ûl ile hali arasındadır.  اٰيَةٍ mevsûf/maksûr,  اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ  sıfat/maksûrun aleyh olur. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَكْبَرُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

اٰيَةٍ  ’deki tenvin tazim ve teşrif ifade eder.  

نُر۪يهِمْ  sözündeki muzari fiil ve fiilin azamet zamirine isnad edilmesi, görülen ve görülmeyen ayetleri ifade eder. Çünkü Allah Teâlâ'nın ayetlerini göstermesi; onları açıkça ortaya koyması ve onların nefislerine bunu yaklaştırmasıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.226)

وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ  ayetinden murad, mucizelerin hiç birinde bir kusur mülahaza etmeden hepsinin son derece büyük olduklarını belirtmektir. Yahut onlara gösterdiğimiz her bir mucizenin özel bir icaz yönü olup o yönüyle diğerlerinden büyük olmasıdır. (Ebüssuûd)

هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ  cümlesinde ayetlerin kardeşliğinden (mealde, benzerliğinden) sözedilmesinin anlamı birbirine benzer ve birbiriyle ilişkili olmaları demektir. Nitekim: " Bu, bunun arkadaşıdır" denilince, onlar mana itibariyle birbirine yakındır, demek olur. (Kurtubî-Rûhu-l Beyân) 

اُخْتِ  kelimesi ayet olması bakımından benzerlik manasında müstear lafızdır. (Âşûr) 


 وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ 

 

 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle, …  فانتقمنا منهم (Onlardan intikam aldık) şeklinde takdir edilen mukadder istînâfa matuftur. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467) 

Bu kıssanın burada yeniden anlatılışının maksadı, daha evvel geçtiği yerdeki maksadın aynısı olmadığı; aksine burada, bununla müşriklerin o şüphelerine cevap verme maksadı olduğudur. Demek ki kıssa burada tekrar edilmiş değildir. Bu, güzel inceliklerden birisidir. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)

Müfessirler, ayetteki, لْعَذَابِ  kelimesine, Allah Teâlâ'nın, tufan, çekirge, bit, kurbağa istilası, kan ve biçim değiştirme... gibi, onlara musallat kıldığı şeyler kastedilmiştir, demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî-Âşûr)


لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

Ayetin son cümlesi beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Gayr-ı talebî inşâî isnad olan cümlede  لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  

لَعَلَّ ‘nin haberi  يَرْجِعُونَ ‘nin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

‘Umulur ki’ anlamında olan  لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı terecci içindir, yani ümitvar olma manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sibeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrûb: ‘’ لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)

Ayeti kerime ihtimal ilişkisi kurar.  َلَعَلَّ ’nin tevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.  لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu) 

لَعَلَّ  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad takvalı olmaya teşviktir. Kur'an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri ‘muhakkak ki’ anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 58)

Bu cümle Kur’an’da aynen veya ufak değişikliklerle birçok kez tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Sûresi, C. 7, S. 314)