Zuhruf Sûresi 5. Ayet

اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ  ...

Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَنَضْرِبُ bırakalım mı? ض ر ب
2 عَنْكُمُ sizi
3 الذِّكْرَ uyarmaktan ذ ك ر
4 صَفْحًا vazgeçip ص ف ح
5 أَنْ diye
6 كُنْتُمْ oldunuz ك و ن
7 قَوْمًا bir kavim ق و م
8 مُسْرِفِينَ aşırı giden س ر ف
 

İnsanlar her zaman ellerinde bulunanın kıymetini bilmeyebilirler; bu yüzden değerli şeyleri saçıp savururlar, onlardan gerektiği gibi istifade edemezler. Kur’an da çok değerli bir nimettir; insanlar onun kıymetini bilmeseler, ondan uzak dursalar bile peygamberin ve ümmetin vazifelileri onunla insanları uyarmaktır; Kur’an’ın değerini, vazgeçilemezliğini onlara anlatmaktır.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 766
 

اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ

 

Hemze istifham harfidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَضْرِبُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  عَنْكُمُ  car mecruru  نَضْرِبُ  fiiline mütealliktir. الذِّكْرَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. 

صَفْحاً  mef’ûlü mutlaktan naib olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel mahzuf  ل  harf-i cerle  نَضْرِبُ  fiiline mütealliktir. Takdiri, لأن كنتم (Çünkü siz … idiniz) şeklindedir.

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

قَوْماً  kelimesi  كَانَ ‘nin haberi olup mansubdur. 

مُسْرِف۪ينَ  kelimesi  قَوْماً ‘nin sıfatı olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مُسْرِف۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi).

 

اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ

 

Hemze inkari istifham,  فَ  atıf harfidir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Haberî manada olması, inşâ cümlesinin haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır.

Mananın ‘’Biz sizden Kur'an'ı geri çevirip, (çeker miyiz?)" şeklinde olduğu da ileri sürülmüştür. Binaenaleyh, ifadedeki istifham, istifhâm-ı inkarî olup, "Biz, haddi aşan kimseler olmanız sebebiyle, mazeretleri ortadan kaldırmayı ve uyarmayı ihmal etmeyiz" demektir. (Fahreddin er-Râzî)

İstifham üslubunda olmasına rağmen soru manası taşımayıp inkar ve kınama anlamına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede, tecâhül-i ârif sanatı vardır.

نَضْرِبُ  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

الضَّرْبُ (vurmak) kelimesi hakikatte bir cismi diğerine vurmaktır. En sık kullanımı şöyledir: “Deveye sopayla vurdu.” Burada durdurmak ve uzaklaştırmak manasında müstear olarak kullanılmıştır. (Âşûr)

عَنْكُمُ  car mecruru,  نَضْرِبُ  fiiline mütealliktir. الذِّكْرَ , mef’ûlu, Kur’an’dan kinayedir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْكُمُ , durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan  الذِّكْرَ ‘ya takdim edilmiştir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ  cümlesi, masdar teviliyle mahzuf harf-i cerle birlikte  نَضْرِبُ  fiiline mütealliktir.  Yani, … لأن كنتم  şeklindedir.

كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَان ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124) 

كُنْتُمْ (idiniz) kelimesinde zaman manası yoktur, yaptıkları israfın, aşırılığın kendi zatlarından bir cüz olduğuna delalet eder. Bu israf adeta onların yapısında vardır, bunların mahiyetindendir, onların mevkilerinden kaynaklanmıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.50)

مُسْرِف۪ينَ  kelimesi  قَوْماً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مُسْرِف۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder.  (Tevbe Suresi, 120-121) (Halidî, Vakafat, s. 80)

صَفْحاً - نَضْرِبُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

صَفْحاً  iki şekilde yorumlanabilir: 

1) صفح عنه (ondan yüz çevirdi) fiilinin masdarı olabilir ki bu durumda mef‘ûlün leh olur ve “Sizden yüz çevirdiğimiz için Kur’an’ı indirmekten ve onunla size delil getirmekten uzak mı duralım?!” anlamına gelir.

2) Yan anlamında olabilir. Bu anlam, Arapların  نظر إليه بصفح وجهه  /  بصفح وجهه  (Ona yüzünü tam dönmeden bir yanıyla baktı.) şeklindeki kullanımlarından gelir. Bu durumda ayetin anlamı şöyle olur: [Kur’an’ı sizden uzaklaştırıp bir kenara mı atalım?!] Bu takdirde kelime, ضعهُ جانبا إمشِ جانبا  (Onu bir kenara koy. Bir tarafa doğru yürü!) örneklerinde olduğu gibi zarf olduğu için mansub olur. Kelimeyi  صُفْحاً  şeklinde zammeli okuyanların kıraati de bunu teyit eder. Bu kıraatte başka bir ihtimal daha vardır; صُفْحاً  kelimesinin  صفوح (yüz çeviren) kelimesinin çoğulu olmasıdır. Bu durumda kelime  صافحين مُرِدين (gözünün ucuyla bakarak, yüz çevirerek) takdirinde hal olarak mansub olur. (Keşşâf)

Azarlama için  إذاَ  yerine  اِنْ  gelmiştir. Failden bu fiilin sudurunu inkâr için olur. Burada iki kıraat vardır.  اَنْ  ve  اِنْ  şeklinde okunabilir. Bu durumda takdir,  اإن كُنتم مسرفين نترُكٌُكم وَ شَاءكم  şeklindedir. Yani (siz müsrif olduğunuz için Kur’ân’da bulunan emir-nehiy, vaat vaîd ne varsa hepsini terk mi edelim?) demektir. Kavmin müsrif olduğu kesindir. Dolayısıyla azarlama ifadesi için  إذاَ  yerine  اِنْ  gelmiştir. Eğer ayetler üzerinde düşünürlerse bu inad ve israfları yok olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

"Siz, haddi aşan bir kavimsiniz diye artık sizi Kur’an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?"

Bu ayet bize bildiriyor ki, tamamen küfür ve dalalete batmış olan o müşriklerin Kur’an'la uyarılmalarında, Kur’an'ın onların tepesine inip peşlerini bırakmamasında büyük bir dahi hikmet vardır. (Ebüssuûd)