Zuhruf Sûresi 56. Ayet

فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟  ...

Onları, sonradan gelecek inkârcılara, geçmiş bir ibret ve bir örnek kıldık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَجَعَلْنَاهُمْ onları yaptık ج ع ل
2 سَلَفًا geçmiş ataları س ل ف
3 وَمَثَلًا ve örneği م ث ل
4 لِلْاخِرِينَ sonradan gelenlerin ا خ ر
 

Hz. Peygamber’in daveti ve tevhid mücadelesi anlatılırken yeri geldikçe geçmiş tecrübelere temas edilmektedir. Buradaki örnek Hz. Mûsâ ile Mısır’ın tanrı kralı Firavun ve tebaası arasında geçen olaylar, tartışmalar ve alınan ibretlik sonuçlardır.

Bu âyetlerde iki nokta dikkat çekmektedir: 1. İnkârcıların bilinçlerinin derinliklerinde bir Allah inancı vardır, çeşitli telkinler ve dünyanın çekici menfaatleri bu temel duyguyu köreltmiş veya üstünü küllerle örtmüştür. Allah yine rahmetinin eseri olarak inkârcıları bazı felâketlerle uyarınca bu temel duygu ve inanç açığa çıkmakta, ona sığınılmakta, sıkıntı geçince yine inkâra dönülmektedir. 2. Tevhid inancı bütün peygamberlerin ortak tebliğleri ve inanç ilkeleridir. Kendilerine kitap gönderilmiş topluluklara sorulduğunda veya eski kitapların kalıntıları okunduğunda anlaşılmaktadır ki, Allah hiçbir zaman kendisi dışında bir varlığa kulluk edilmesine izin vermemiştir. Hz. Mûsâ’nın mücadelesi de bunun bir kanıtıdır.

54. âyette “halkının aklını çeldi” şeklinde çevirdiğimiz cümle, yöneten ve yönetilen ilişkisi bakımından çok önemlidir. Kelimenin aslı, Türkçe’de de kullanılan istihfâf kökündendir. Bu kelime Arapça’da “acele ettirdi, aldattı, bilgisizliklerinden yararlandı, onları bilgisizlikleri ve güçsüzlükleri yüzünden hafife aldı, istediği gibi yönlendirdi” mânalarını ifade etmektedir. Totaliter yönetimlerde yöneticilerin istemediği şey, halkın bilgilenmesi, doğruyu öğrenmesi, örgütlenerek hakkını talep edecek kadar güçlenmesidir. Firavun da aynı yola başvurmuş, Hz. Mûsâ’nın gerçeğe ve tevhide yönelik davetini sabote etmiş, halkın sağlıklı düşünmesini engellemiş, geleneklerden ve gözler önündeki alâyişten yararlanarak toplumu âdeta büyülemiş ve saltanatını devam ettirmenin yolunu bulmuştur. Ancak, şairin dediği gibi, “Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde!”

 

فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile  اَغْرَقْنَا ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir.  جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. جَعَلْنَا  değiştirme manasında kalp fiillerindendir. Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَلَفاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَثَلاً  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. لِلْاٰخِر۪ينَ  car mecruru  مَثَلاً ‘nin mahzuf sıfatına müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
 

فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟

 

فَ , atıftır.  فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ  cümlesine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

سَلَفاً  ikinci mef’ûl olarak gelmiştir.  مَثَلاً  kelimesi  سَلَفاً ’e matuftur. لِلْاٰخِر۪ينَ۟  car mecruru  مَثَلاً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.

سَلَفاً  -  اٰخِر۪ينَ۟  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

سَلَفاً  ve  مَثَلاً ’deki tenkir tahkir içindir.

سَلَف , amel-i salih, ya da güzel borç gibi daha önce yapmış olduğun her şeye denilir. Yine سَلَف , ‘gelmiş geçmiş atalar, akrabalar’ demek olup, müfredi  سالفون ‘dur. (Fahreddin er-Râzî)