وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
“O, kıyamete ait bir bilgidir” cümlesi ile müşriklere kıyamet hatırlatılmakta, dünyada düzenlerini bozmamak için saplandıkları putperestliğin âhirette başlarına neler getireceğine dikkat çekilmektedir. “Kıyamete ait bilgi”nin ne olduğu konusunda “Kur’an, âhir zaman peygamberi, Hz. Îsâ’nın tekrar dünyaya gelmesi” şeklinde farklı yorumlar yapılmıştır. Bazı tefsirciler, bu âyetten biraz önce Hz. Îsa’dan söz edildiği için “o” zamirinin Hz. Îsâ’ya işaret ettiği yorumunu yapmışlardır. Halbuki Îsâ’dan bahseden âyetler bittikten sonra başka bir konuya, 40-44. âyetlerde zikredilen “son peygambere tâbi olmanın gerekliliği” konusuna geçilmiştir. Zaten diğer peygamberlerin örnek olarak zikredilmesi de ana konuyla (son peygambere inanma ve onu izleme konusu) ilgilidir. Ayrıca bu âyetler gelirken henüz Hz. Îsâ gelmiş olmadığına göre âyetin müşrikler için bir şey ifade etmesi, “kıyamet bilgisi veya alâmeti”nin, görüp anlayabilecekleri bir şey olmasına bağlıdır; bu da Îsâ değil, Kur’an’dır, kendisinin son peygamber olduğunu söyleyen hâtemü’l-enbiyâdır. Müşriklere düşen görev, akıllarını başlarına devşirmeleri, şeytana değil, kıyametten önce gelen son peygambere kulak vermeleri ve böylece doğru yolu bulmalarıdır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 782
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la 59. ayetteki اَنْعَمْنَا ‘ya matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. عِلْمٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. لِلسَّاعَةِ car mecruru عِلْمٌ ‘ün mahzuf sıfatına mütealliktir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن جاءكم خبرها فلا تشكّوا فيها (Sana ondan bir haber gelirse, şüpheye düşme.) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَمْتَرُنَّ fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan cemi و ' ı fail olup iki sakin bir araya geldiği için mahzuftur. Fiilinin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. بِهَا car mecruru تَمْتَرُنَّ fiiline mütealliktir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
وَ atıf harfidir. اتَّبِعُونِ mukadder söz için mekulü’l kavl olup, mahallen mansubdur. Takdiri, قل لهم (Onlara de ki) şeklindedir.
اتَّبِعُونِ fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen يَ ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Burada bu ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
تَمْتَرُنَّ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi مري ’dir.
اتَّبِعُونِ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ‘dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
İsim cümlesidir. İşaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. صِرَاطٌ haber olup lafzen merfûdur. مُسْتَق۪يمٌ kelimesi صِرَاطٌ kelimesinin sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُسْتَق۪يمٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ
Ayet, atıf harfi وَ ile 59. ayetteki اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ cümlesine atfedilmiştir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّهُ ‘daki zamir Kur’an’a aittir. لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ ’nin Kur’an’a isnadı mecaz-ı aklîdir. Ba’sin (yeniden diriliş) vukuunun ve gerçekliğinin delillerini içerdiği için kıyametin vukuunun bilgisi Kur’an’a nispet edilmiştir. (Âşûr)
(إنَّهُ) daki zamir şan zamiridir. Yani insanların kıyametin kopacağını biliyor olmaları önemli bir durumdur. (Âşûr)
لِلسَّاعَةِ car mecruru عِلْمٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
لِلسَّاعَةِ ’den maksat kıyamet günüdür.
Buradaki عِلْمٌ kelimesinden murad alamettir. Saat, yani kıyamet konusundaki alametler ve onun şartları kastedilmiştir. Burada alamet yerine عِلْمٌ kelimesinin zikredilmesinde, alamet manasını tekid kastı vardır, öyle ki o alametler ilim derecesine yükselmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.277)
فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. تَمْتَرُنَّ fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Takdiri إن جاءكم خبرها فلا تشكّوا فيها (Sana ondan bir haber gelirse, şüpheye düşme.) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu nun, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Mehmet Altın, Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
بِهَا car mecruru تَمْتَرُنَّ fiiline mütealliktir.
Müteaddi fiil تَمْتَرُنَّ ‘nin بِ harf-i ceriyle teaddi olması, لا تُكَذِّبُنَّ بِها manasını tazmin içindir. Veya بِ zarfiye manasındadır. (Âşûr)
Ayet-i kerîme’de geçen تَمْتَرُنَّ fiilinde cezimden dolayı ref nunu, iki sakinin bir araya gelmesinden dolayı da zamir وَ 'ı hazf edilmiştir. (Celâleyn Tefsiri)
وَاتَّبِعُونِ cümlesi mukadder bir sözün mekulü’l kavlidir. Takdiri, قل لهم (Onlara de ki) şeklindedir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اتَّبِعُونِ fiilinin sonundaki Allah Teâlâ’ya veya Hz.Peygamber’e ait mütekellim zamiri mahzuftur. نِ vikaye, esre ise mütekellim zamirinden ivazdır.
فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا [O’ndan şüphe etmeyin] fiili şüphe anlamındaki مري ‘dendir. Ve bana yani benim hidayet ve şeriatime tabi olun. Veya benim elçime uyun. Bunun, böyle söylemesi için Hazret-i Peygamber’e yönelik bir emir olduğu da söylenmiştir. (Keşşâf)
هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Ayetin fasılla gelen son cümlesi önceki emir için ta’lil cümlesidir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismi oluşu işaret edilene tazim ifade etmektedir. İşaret isminde istiare vardır.
Bilindiği gibi işâret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiâre olur. Câmi’; her ikisinde de vücûdun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ibaresinde istiare vardır. Müsteâr صِرَاطٌ kelimesidir, hissîdir. Müsteârun leh İslam’dır, aklîdir. صِرَاطٌ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş müsteârun minh kalmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
صِرَاطٌ için sıfat olan مُسْتَق۪يمٌ , mevsufunun bir özelliğini belirten ıtnâb sanatıdır. İsm-i fail vezninde gelerek bu özelliğin mevsufta devamlı ve sabit olduğuna işaret etmiştir.
صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ibaresi, hedefine ulaştıran yoldur, bunun için bütün şartları kendisinde toplamış demektir. Yani ‘’Size şeytana ibadeti yasaklayıp Bana ibadeti emretmem sıratı müstakimdir.’’ Sırat-ı müstakimden daha sağlamı yoktur. Onun dışındaki hiçbir yol müstakim değildir. Nekre olması, ondan başka müstakim yol olmadığı, müstakim olan tek yolun o olduğu manasını taşımaz. Nekre gelmesi, sıfatını ifade etmektir. Bilindiği gibi nekrelik o şeyin tek olduğunu, hiçbir benzeri olmadığını ifade edebilir.
Burada صِرَاطٌ kelimesinin zikredilmesinde, insanın hayatında yürüdüğü yola işaret vardır. Bunun için yürüdüğü yolun müstakim olması gerekir ki ahirette saadet yurduna girmesini sağlasın. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.286,287)