Zuhruf Sûresi 73. Ayet

لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ  ...

Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَكُمْ sizin için vardır
2 فِيهَا orada
3 فَاكِهَةٌ meyva ف ك ه
4 كَثِيرَةٌ çok ك ث ر
5 مِنْهَا onlardan
6 تَأْكُلُونَ yersiniz ا ك ل
 

İslâm bütün insanlığa hitap eden bir din olmakla beraber onun ilk muhatapları, sudan, yeşillikten, gölge ve serinlikten, çeşitli yiyecek ve giyeceklerden oldukça mahrum bulunan Araplar’dır. Bu sebeple Allah Teâlâ onların ve bütün insanlığın iyiliğine olan bu dinin benimsenmesi, emirlerinin istekle, hatta heyecanla yerine getirilmesi için Araplar’ın mahrum bulundukları, hasretini çektikleri nimetleri zikrederek, bunların cennetliklere bolca sunulacağını hatırlatarak teşvik yöntemini kullanmıştır (Râzî, XXVII, 225). Hz. Peygamber de, ata ve deveye düşkün olanların, “Cennette at var mı, deve var mı?” şeklindeki sorularına, 71. âyete dayanarak “evet” cevabını vermiştir (Tirmizî, “Cennet”, 11). Ancak bütün bu nimetlerin, dünyadakilerin aynı olmadığı, isim ve nitelik benzerlikleri bulunmakla beraber âhiret hayatının ve orada olanların mahiyet bakımından dünyadakilerden farklı bulunduğu, ilgili âyet ve hadislerin ortaya koyduğu bir gerçektir.

“Gözlerin zevk aldığı şey” cennetin göze hitap eden nimetleri olabilir. Ancak bazı tefsirciler bunu, “Allah’ın cemalini seyretmek” şeklinde yorumlamışlardır, biz de bu yorumu tercih ediyoruz; çünkü diğer nimetler yeterince sıralanmış ve açıklanmıştır, cennetin en büyük iki nimeti “cemal seyri” ile Allah’ın cennetlik kullarından razı olduğunu ilân ettiği “rıdvân” aşamasıdır. Bu mânevî nimetlerin ihmal edilmiş, sükût geçilmiş olması teşvik amacı ile bağdaşmayacağı için “gözlerin zevk aldığı, başka bir deyişle bakmaya doyamadığı şey”i bu yönde anlamak daha uygundur.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 785
 

لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ

 

Ayet, önceki ayetteki mübteda  تِلْكَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. İsim cümlesidir.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ف۪يهَا  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.  فَاكِهَةٌ  mübteda muahhar olup lafzen merfûdur. 

كَث۪يرَةٌ  kelimesi  فَاكِهَةٌ ‘nin sıfatı olup lafzen merfûdur.  مِنْهَا  car mecruru  تَأْكُلُونَ  fiiline mütealliktir. تَأْكُلُونَ  fiili  فَاكِهَةٌ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَأْكُلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
 

لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ

 

Fasılla gelen ayet önceki ayetteki mübteda olan  تِلْكَ ‘nin haberidir. Fasıl sebebi, kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَكُمْ  ve  ف۪يهَا  car mecrurları, mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  فَاكِهَةٌ  muahhar mübtedadır. Müsnedün ileyhin nekre gelişi kesret, tazim ve nev ifadesi içindir. 

مِنْهَا تَأْكُلُونَ  cümlesi  فَاكِهَةٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْهَا , ihtimam için amili olan  تَأْكُلُونَ ‘e takdim edilmiştir.

Müspet muzari fiil sıygasında gelen cümle teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

فَاكِهَةٌ  için sıfat olan  كَث۪يرَةٌ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Beyzâvî bu ayetleri şöyle açıklar: “Umarım ki Allah Teâlâ’nın, cennetin diğer nimetlerine oranla değersiz sayılmalarına rağmen; cennet ehlinin sefa sürmelerini birtakım yiyecek ve giyeceklerle açıklaması ve bunu Kur’an’da çokça tekrar etmesi, onların (özellikle mü’minlerin) o dönemdeki zorluk ve yoksulluklarından dolayıdır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) 

تَأْكُلُونَ - فَاكِهَةٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

“Orada sizin için çok meyveler vardır. Onlardan yersiniz.” ifadesinde meyvelerin çokluğu yalnız taneler itibarıyla değil, fakat aynı zamanda cinsleri ve birleri itibarıyladır.

Yani her nöbette onların bir kısmından yersiniz, diğerleri ise ağaçlarda kalır. Hiçbir vakit ve zamanda ağaçları meyvesiz göremezsin; her zaman Cennet ağaçları en güzel ve kusursuz meyvelerle doludur. (Ebüssuûd)