Zuhruf Sûresi 72. Ayet

وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...

İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتِلْكَ işte
2 الْجَنَّةُ cennet ج ن ن
3 الَّتِي
4 أُورِثْتُمُوهَا size miras verilen و ر ث
5 بِمَا karşılık
6 كُنْتُمْ olduklarınıza ك و ن
7 تَعْمَلُونَ yapıyor(lar) ع م ل
 

İslâm bütün insanlığa hitap eden bir din olmakla beraber onun ilk muhatapları, sudan, yeşillikten, gölge ve serinlikten, çeşitli yiyecek ve giyeceklerden oldukça mahrum bulunan Araplar’dır. Bu sebeple Allah Teâlâ onların ve bütün insanlığın iyiliğine olan bu dinin benimsenmesi, emirlerinin istekle, hatta heyecanla yerine getirilmesi için Araplar’ın mahrum bulundukları, hasretini çektikleri nimetleri zikrederek, bunların cennetliklere bolca sunulacağını hatırlatarak teşvik yöntemini kullanmıştır (Râzî, XXVII, 225). Hz. Peygamber de, ata ve deveye düşkün olanların, “Cennette at var mı, deve var mı?” şeklindeki sorularına, 71. âyete dayanarak “evet” cevabını vermiştir (Tirmizî, “Cennet”, 11). Ancak bütün bu nimetlerin, dünyadakilerin aynı olmadığı, isim ve nitelik benzerlikleri bulunmakla beraber âhiret hayatının ve orada olanların mahiyet bakımından dünyadakilerden farklı bulunduğu, ilgili âyet ve hadislerin ortaya koyduğu bir gerçektir.

“Gözlerin zevk aldığı şey” cennetin göze hitap eden nimetleri olabilir. Ancak bazı tefsirciler bunu, “Allah’ın cemalini seyretmek” şeklinde yorumlamışlardır, biz de bu yorumu tercih ediyoruz; çünkü diğer nimetler yeterince sıralanmış ve açıklanmıştır, cennetin en büyük iki nimeti “cemal seyri” ile Allah’ın cennetlik kullarından razı olduğunu ilân ettiği “rıdvân” aşamasıdır. Bu mânevî nimetlerin ihmal edilmiş, sükût geçilmiş olması teşvik amacı ile bağdaşmayacağı için “gözlerin zevk aldığı, başka bir deyişle bakmaya doyamadığı şey”i bu yönde anlamak daha uygundur.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 785
 

وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la 68.ayetteki nidanın cevabına matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İşaret ismi  تِلْكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْجَنَّةُ  haber olup lafzen merfûdur. الَّت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl  الْجَنَّةُ ‘in sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اُو۫رِثْتُمُوهَا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُو۫رِثْتُمُوهَا  sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir.

بِ  sebebiyyedir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiiline müteallik olup, mahallen mecrurdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تَعْمَلُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile 68. ayetteki nidanın cevabına atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

تِلْكَ  mübteda,  الْجَنَّةُ  muşârun ileyhtir. Haber sonraki ayette gelmiştir.

Uzaklık için kullanılan, cem’ ve tecessüm ifade eden  تِلْكَ  ile cennetin işaret edilmesi, onun derecesinin yüksekliğini vurgulamak ve tazim içindir.

اُو۫رِثْتُمُوهَا ‘daki varis olmaktan murad insanlara ihsan olarak verilen ve geri alınmayan cennettir. Varis için de miras böyledir. Miras, mirası veren kişiye geri dönmez. Bu lafızda tasrîhi ve tebeî istiare vardır. Çünkü varis olmak, baki kalmak anlamında kullanılmıştır. Cennet ve onlara verilen nimetler, yaptıkları iyi amellerle hak ettikleri şey, kişinin mal ve geçim için mirasçısına bıraktığı şeye benzetilmiştir.

Amelin karşılığı mirasa benzetilmiş, çünkü amel sahibi, miras gibi onu geriye bırakmış olur. (Ebüssuûd)

الْجَنَّةُ  için sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl  االَّذ۪ي ’nin sılası olan  اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا  ve sılası olan  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  cümlesi, başındaki harf-i cerle birlikte, masdar teviliyle  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiiline mütealliktir. Nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Önceki ayetteki gaib zamirden  اُو۫رِثْتُمُوهَا  ile muhatap zamirine iltifat edilmiştir. 

Veraset mülk edinmede ve hak sahibi olmada kullanılan en güçlü lafızdır; çünkü fesh edilmez, geri dönülmez, reddetmekle iptal edilmez ve düşürülmez. (Beyzâvî)