Zuhruf Sûresi 85. Ayet

وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ  ...

Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتَبَارَكَ ve ne yücedir ب ر ك
2 الَّذِي
3 لَهُ kendisine ait olan
4 مُلْكُ mülkü م ل ك
5 السَّمَاوَاتِ göklerin س م و
6 وَالْأَرْضِ ve yerin ا ر ض
7 وَمَا ve bulunan her şeyin
8 بَيْنَهُمَا ikisi arasında ب ي ن
9 وَعِنْدَهُ O’nun yanındadır ع ن د
10 عِلْمُ bilgisi ع ل م
11 السَّاعَةِ sa’atin س و ع
12 وَإِلَيْهِ ve O’na
13 تُرْجَعُونَ döndürüleceksiniz ر ج ع
 

Sûrenin sonunda yine ana konuya, peygamberin tevhid mücadelesine dönülüyor. Fıtrî aklın hükümlerinden, müşriklerin inanç ve pratiklerinden de yararlanılarak putların tanrı olamayacağı, Allah’tan başka hiçbir varlıkta tanrılık niteliklerinin bulunmadığı, Allah’ın çocuğunun olmasının düşünülemeyeceği, bunun Tanrı kavramına ve O’nun temel niteliklerine ters düştüğü ikna edici bir üslûp içinde açıklanıyor.

79. âyetin geliş sebebi olarak, hicrete yakın günlerde Mekkeli müşriklerin toplanıp Hz. Peygamber’i öldürme kararı almaları olayı zikredilmiştir. Onlar bu kararı almışlar, fakat Allah’ın ezelde verdiği karar gerçekleşmiş, Peygamber efendimiz kurulan tuzaktan kurtulmuştur.

89. âyet bütün tebliğciler için geçerli bir ilkeyi ifade etmektedir: Tebliğcinin vazifesi bildirmektir, yapılacak her şey yapıldıktan sonra inkârda direnenler kendi hallerine bırakılır, insanları zorla imana getirmek için savaşılmaz, farklı inanç taşıyanlarla barış içinde yaşanır. Savaşın sebebi karşı tarafın hukuk tanımazlığıdır, insan hak ve hürriyetlerine saldırmasıdır. Bunlar engellenir, hak ve özgürlükler kurtarılır, hür düşünceleri ve iradeleri ile inkârı seçenlerin gerçeği anlamaları ya zamana veya âhirete bırakılır.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 787-788
 

وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.  

لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مُلْكُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  السَّمٰوَاتِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl atıf harfi و ‘la  مُلْكُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. بَيْنَهُمَا  zaman zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen merfûdur. 

تَبَارَكَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  برك ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak, aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fiilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerret mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.  


وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ

وَ atıf harfidir.  عِنْدَهُ  mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  عِلْمُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  السَّاعَةِۚ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

وَ  atıf harfidir.  اِلَيْهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  تُرْجَعُونَ  muahhar mübteda olup mahallen merfûdur.

تُرْجَعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ

 

Ayet atıf harfi  و  ile  وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. 

Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  تَبَارَكَ  mazi fiildir, çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa, takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Mûsâ , Zuhruf Suresi Belâgî Tefsiri, c. 4, s. 367.)

Bereket;  تَبَارَكَ اللّٰهُ   [Allah zengin ve cömerttir.] (A‘râf 7/54) ayetinde olduğu gibi hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan. (Keşşâf)

تَبَارَكَ  fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ , muahhar mübtedadır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedün ileyh olan  مُلْكُ  kelimesinin izafetle marife olması az sözle çok anlam kastının yanında tazim ifade etmiştir.

السَّمٰوَاتِ  - الْاَرْضِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Semavat yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında olanları kapsadığı halde semavattan sonra  الْاَرْضِ  ve  مَا بَيْنَهُمَا ‘nın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâb sanatıdır. 


 وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ 

 

وَ , atıf harfidir. Husul ve sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عِنْدَهُ  mahzuf mukaddem habere müteallık,  عِلْمُ السَّاعَةِ ise muahhar mübtedadır. Haber isim cümlesi olarak gelmiştir. Bu isim cümlesinin haberi takdim edilmiştir.

Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda  كائِنٍ  benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuara/113) 

عِنْدَهُٓ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  عِنْدَ , tazim edilmiştir.

Cümlede müsned  عِلْمُ السَّاعَةِ  şeklinde veciz ifade kastına matuf olarak izafet formunda gelmiştir.  السَّاعَةِ , kıyamet gününden kinayedir.

Aslında  عِنْد۪  yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için mecaz olarak kullanılır. Bir şeyi kontrol altında tutmak manasında da mecazî olarak kullanılır. (Âşûr) (Enam/57) 

[Kıyametin bilgisine O sahiptir] sözü, [Ve O'na döndürüleceksiniz] sözüne bir hazırlıktır ve bu ifadede yeniden dirilmeyi ispat manası idmâc edilmiştir. (Âşûr) 


وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

Cümle, sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesiyle sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesiyle yenilenme ve tekrarlanma kastedilmiştir.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  اِلَيْهِ  car mecruru, muhatapların ba’se inanmayanlar olması sebebiyle hükmü takviye için, amili olan  تُرْجَعُونَ  fiiline takdim edilmiştir. (Âşûr)  

تُرْجَعُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.  تُرْجَعُونَ  fiilinde de bir tehdit ve uyarı olduğu düşünülebilir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

وإليه ترجعون [Siz ancak O'na döndürül(üp götürül)eceksiniz] buyurularak melekûtteki bu tasarrufun dünyaya mahsus olmadığı ifade edilmiştir. Dünyada olduğu gibi ahiretteki tasarruf da onun elindedir. Geri dönüş, varılacak yer O'dur.

اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ  sözü lafzen sarih olarak Allah'a dönüşe delalet eder. Bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar. Bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâmîm sûreleri Belagi tefsiri, Zuhruf/85, c. 4, S. 370) Buna idmâc sanatı denir. Ya da lazım-melzum alakasıyla mecâz-ı mürseldir.