Duhân Sûresi 21. Ayet

وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ  ...

“Bana inanmadınızsa benden uzak durun.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 لَمْ
3 تُؤْمِنُوا inanmadınızsa ا م ن
4 لِي bana
5 فَاعْتَزِلُونِ benden uzaklaşın ع ز ل
 

Hz. Peygamber ve müminlerin karşısında Arap müşrikler olduğu gibi burada zikredilen tarihî örnekte de Hz. Mûsâ ve ona iman eden İsrâil-oğulları karşısında Firavun ve adamları vardı. Onlar inkârda direnip yapılacak başka bir şey de kalmayınca Allah, İsrâiloğulları’na vaad ettiği mûcizelerden birini lutfetti, Hz. Mûsâ’ya, inananları alıp gece yolculuğa çıkmasını emretti. Ken‘ân diyarına gitmek için Kızıldeniz’i geçmek gerekiyordu. Allah onlara denizden bir yol açtı, selâmetle geçtiler, arkadan gelen Firavun ve askerleri ise denizde açılan o yolun yeniden su ile dolması sebebiyle boğuldular. Mısır’da büyük bir refah, sayısız nimetler içinde yaşıyorlardı, bâtıl bir dâva uğruna bütün bu nimetleri, daha da önemlisi canlarını kaybettiler (denizin yarılması, geçiş için yol açılması ile ilgili olarak bk. Bakara 2/50). Dün köle olarak kullandıkları ve durmadan aşağılayıp işkence ettikleri İsrâiloğulları’na bu gibi nimetler bahşedildi. Tabii bu lutuflar da şartlı idi, İsrâiloğulları Hz. Musâ’ya iman ettikleri için bu nimetler, aynı çağda ve çevrede yaşayan başka topluluklara değil, kendilerine verilmişti; şart ise Allah’a itaat etmek, peygamberin yolundan gitmekti.

29. âyette geçen “Ne gök ağladı ne de yer” ifadesi mecazidir; kendilerini bir şey zanneden, başkalarını aşağılayan, kendilerinin içinde bulunmadığı bir dünya tasavvur edemeyen Firavun ve yandaşlarının hiç de önemli kimseler olmadığı anlatılmaktadır.

 

 

 

وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ

 

وَ  haliyyedir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تُؤْمِنُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla  meczum muzari fiildir.  Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ل۪ي  car mecruru  تُؤْمِنُوا  fiiline mütealliktir. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اعْتَزِلُونِ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

تُؤْمِنُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

اعْتَزِلُونِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  عزل ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ

 

وَ , atıftır. Cümle önceki ayete matuftur. 

Şart cümlesi olan  لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي , menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ل۪ي  car mecruru, amili olan  تُؤْمِنُوا  fiiline, tazmin yoluyla  تقرّوا  manası kazandırmıştır. (Mahmud Sâfî, https://tafsir.app/aljadwal/2/168)

فَ  karinesiyle cevap olarak gelen  فَاعْتَزِلُونِ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي  [Eğer bana iman etmezseniz] cümlesinde, şart harfi olarak vuku bulma ihtimali zayıf olan fiillerle birlikte kullanılan  اِنْ  harfi vardır. Buradaki şart, ‘’bana iman etmezseniz’’ cümlesidir. İman kelimesi  لِ  harfiyle müteaddi olarak kullanılmıştır, çünkü ‘meyletmek ve eğilmek’ manasını da taşır. Sanki o bu sözüyle “eğer reddederseniz” veya “karşı koyarsanız” demek istemiştir ve onlar kesinlikle karşı koymuşlardır. Dolayısıyla burada  اِنْ , harfi kesin olarak gerçekleşecek bir fiilin başına gelmiştir ki bu fiil de O'na iman etmemeleridir. Burada olduğu gibi olacağı kesin bir fiilin başına gelen  اِنْ  şart harfi aslında fiilin gerçekleşmeyeceğini ve bu sözün sadece farz-ı muhal kabilinden olduğunu ifade eder. Makam, alimlerimizin dediği gibi aslından farklı olma makamıdır. Yani, ona iman etmeleri farzı muhal kabilindendir. Bu iman etmenin gerçekleşmesinin zayıf bir ihtimal oluşu da, iman etmeyecekleri manasını tekid eder. İşte bu da  اِنْ  şart harfinin kullanım inceliklerinin güzellerinden biridir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 5, s.86)

Firavun ve kavmi, Musa (as)'nın davetini kabul etmeyerek onu taşla öldürmek istemişlerdir. O, bunun üzerine onlara şöyle der: «Beni taşlamanızdan ötürü benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım. Bana iman etmezseniz başımdan çekilin. Şayet iman ederseniz iki cihan saadetini kazanırsınız.» Onlar Mûsâ (as)'nın bütün davetlerini reddederek onu öldürmeye kastetmişlerdir.  (Semerkandî)

فَاعْتَزِلُونِ  şeklinde gelen fiil; terkedip uzaklaşmaktan kinayedir. Yoksa bundan bedenle ayrılmak kastedilmemiştir. (Ruhu’l Beyân)