رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Müşrikler, putlara aracı olarak tapınmakla beraber hepsinin üstünde sonsuz kudret sahibi bir Allah’ın varlığına da inanıyorlardı. Bu âyetlerde onlara, kafalarını çalıştırarak gerçeğin bilgisine ulaşmaları, Allah’tan başka bir rabbin, ibadet edilecek bir tanrının bulunmadığına inanmaları telkin edilmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 792رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ
رَبِّ kelimesi رَبِّكَ ‘den bedel olup mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. مَا müşterek ism-i mevsûl atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
بَيْنَ zaman zarfı mahzuf sılaya mütealliktir.Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُوقِن۪ينَ kelimesi كان ’nin haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, فأيقنوا برسالة محمّد عليه السلام (Böylece onlar, Hz. Muhammed'in (sav) mesajından emin oldular.) şeklindedir.
مُوقِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ
Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen ayette رَبِّ السَّمٰوَاتِ , önceki ayetteki رَبِّكَ ’den bedeldir.
Veciz anlatım kastıyla gele, رَبِّ السَّمٰوَاتِ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması السَّمٰوَاتِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
وَالْاَرْضِ , tezat nedeniyle السَّمٰوَاتِ ’ye atfedilmiştir. Bu iki kelime arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , muzâfun ileyh olan السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur. Mevsûlü her zaman takip eden sılası mahzuftur. بَيْنَهُمَا , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Semavat yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında olanları kapsadığı halde semavattan sonra bunların tekrar söylenmesi umumdan sonra husus babında ıtnâbdır.
Ayette Allah’ın, rabbi olduğu şeylerin yeryüzü, gökyüzü ve arasındakiler olarak sayılması taksim sanatıdır.
اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Şart üslubundaki اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. كان ’nin dahil olduğu şart cümlesi اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Takdiri فأيقنوا برسالة محمّد عليه السلام (Onlar Muhammed’in sav risaletinden emin olurlar.) olan cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda haberî isnaddır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mubâlağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
كَان ’nin haberi olan مُوقِن۪ينَ , ism-i fail kalıbında gelerek sübut ve devam fade etmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delaleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)
Şart edatı اِنْ , mazi fiilin başına da gelebilir. Bu durumda, fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri)
كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ [Eğer kesin inananlar iseniz] cümlesinde, iman ve basiret için azimli olmaya teşvik vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
‘’Eğer yakîn edinecekler iseniz’’ sözü, şart üzere bina edilmiş ve vuku bulma ihtimali şüpheli bir fiilin başına gelmiştir. Bu uslûpta da münkir gibi inkâr etmekten ve muhalif gibi itiraz etmektense yakîn sahibi olanlardan/kesin inananlardan olmaları gerektiğine işaret vardır. كُنْتُمْ sözü, onların şanının yakîn ehli olmaları gerektiği manasını ifade eder. Bu mananın, vuku bulma ihtimali zayıf bir şart cümlesi şeklinde gelişi ise, şiddetli bir azar manası taşır. Çünkü burada maksat, onlarda yakînin/kesin bilginin sabit olmadığını değil, onların yakîn ehli olmadığının sabit olduğunu ifade etmektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, s.47)