وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَمَّا | ama gelince |
|
2 | الَّذِينَ | kimselere |
|
3 | كَفَرُوا | inkar eden(lere) |
|
4 | أَفَلَمْ |
|
|
5 | تَكُنْ | değil mi? |
|
6 | ايَاتِي | ayetlerim |
|
7 | تُتْلَىٰ | okunurdu |
|
8 | عَلَيْكُمْ | size |
|
9 | فَاسْتَكْبَرْتُمْ | fakat siz büyüklük tasladınız |
|
10 | وَكُنْتُمْ | ve oldunuz |
|
11 | قَوْمًا | bir toplum |
|
12 | مُجْرِمِينَ | suçlulardan |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ
وَ atıf harfidir. اَمَّا tafsil ve şart harfidir. اَمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اَمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî, talebî cümlelerden sonra kullanılan اَمَّا edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اَمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا۠ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا۠ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, يقول الله لهم (Onlara der ki) şeklindedir.
اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى cümlesi atıf harfi فَ ile mukadder mekulü’l-kavle matuftur. Takdiri, ألم تأتكم رسلي فلم تكن آياتي تتلى عليكم (Resullerimiz size geldi ve ayetlerimi okumadı mı?) şeklindedir.
Hemze istifham harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
تَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تَكُنْ ‘ün ismi اٰيَات۪ي ‘dir. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُتْلٰى elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ’dir. عَلَيْكُمْ car mecruru تُتْلٰى fiiline mütealliktir.
فَ harfi اَمَّا ‘nın cevabının başına gelen rabıtadır. اسْتَكْـبَرْتُمْ atıf harfi فَ ile makabline matuftur.
اسْتَكْـبَرْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اسْتَكْـبَرْتُمْ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi كبر ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
قَوْماً kelimesi كان ’nin haberi olup lafzen mansubdur. مُجْرِم۪ينَ kelimesi قَوْماً ‘in sıfatı olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُجْرِم۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ
Atıfla gelen ayet, tezat nedeniyle önceki ayetteki فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَمَّا tafsil harfi, bu cümlede şart ve tekid ifade eder.
اَمَّا harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra فَ harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî: ‘’ اَمَّا cümleye tekid anlamı kazandırır’’ demiştir. (İtkan, c. 1, s. 421)
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi söz konusu kişilere tahkir ifade eder.
Sılası كَفَرُوا۠ , müspet mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ cümlesine dahil olan فَ , şart harfi اَمَّا ‘nın cevabına gelen harftir. Bu cümle takdiri يقول الله لهم (Allah onlara der ki) olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cevap cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi aynı zamanda mübtedanın haberidir. Mübteda ve haberden müteşekkil terkip sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Haberin muzari fiil cümlesi şeklinde gelmesi hükmü takviye etmiştir.
Mekulü’l-kavl cümlesi اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze inkarî istifham harfi, لَمْ muzariyi cezm ederek manasını menfi maziye çeviren edattır. Menfî muzari sıygadaki nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الآياتِ ile kastedilen Kur’an’dır. (Âşûr)
كَانَ ’nin haberi olan تُتْلٰى عَلَيْكُمْ cümlesinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
Veciz anlatım kastıyla gelen اٰيَات۪ي izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَات۪ tazim edilmiştir.
Önceki ayetteki فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ cümlesiyle, وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ cümlesi arasında güzel bir mukabele sanatı vardır.
فَاسْتَكْـبَرْتُمْ cümlesi فَ ile لَمْ تَكُنْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil استفعال babında gelerek teksir ifade etmiştir.
Kâfirlere gelince: Size ayetlerim okunmuyor muydu? yani onlara: Size elçilerim gelmedi mi, size ayetlerim okunmuyor muydu? denilir. Böylece kavl maddesi ve ona atfedilen şey hazf edilmiş, maksatla yetinilmiş, karine diğerlerine ihtiyaç bırakmamıştır. (Beyzâvî)
Başındaki اَمَّا , haberin mübtedaya isnadını tekid eder. Burada haber mahzuftur. Kelamın aslı وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ فَيقول لهم şeklindedir. Çünkü اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ [Karşınızda ayetlerim okunurken büyüklük taslayanlar siz değil miydiniz?] sözü haber olamaz. Bu söz, inşâdır ve inşâ cümlesi de haber olarak gelmez. Haberde aslolan, konuşulmadan önce mefhumların biliniyor olmasıdır. Kelam, mefhumların varlığına değil, isnada delalet etmek için gelmiştir. زيد منطلق sözünde Zeyd de, gitmek fiili de bu söz söylenmeden önce bilinen şeylerdir. Cümle gitmeyi ifade etmek için değil, Zeyd'e isnadına işaret etmek için gelmiştir. İşte haber cümlesinde aslolan şey budur. İnşada ise mevzu isnadın hariçteki duruma uyumu ya da uyumsuzluğu değildir. Kelamda onlar hakkındaki haber inşâ olarak gelmiştir. Bu da dilin mantığıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Câsiye/31, C. 6, s. 267)
وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi وَ ile فَاسْتَكْـبَرْتُمْ cümlesine atfedilmiştir. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124)
مُجْرِم۪ينَ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
قَوْماً ’deki tenvin tahkir ifade eder.