فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَمَّا | gelince |
|
2 | الَّذِينَ | kimselere |
|
3 | امَنُوا | inanan(lara) |
|
4 | وَعَمِلُوا | ve yapanlara |
|
5 | الصَّالِحَاتِ | iyi işler |
|
6 | فَيُدْخِلُهُمْ | onları sokar |
|
7 | رَبُّهُمْ | Rableri |
|
8 | فِي |
|
|
9 | رَحْمَتِهِ | rahmetine |
|
10 | ذَٰلِكَ | işte |
|
11 | هُوَ | budur |
|
12 | الْفَوْزُ | başarı |
|
13 | الْمُبِينُ | apaçık |
|
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمَّا tafsil ve şart harfidir. اَمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اَمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî, talebî cümlelerden sonra kullanılan اَمَّا edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اَمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَمِلُوا atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
الصَّالِحَاتِ mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.
فَ harfi اَمَّا ‘nın cevabının başına gelen rabıtadır. يُدْخِلُهُمْ , fiili mübteda olan الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يُدْخِلُهُمْ damme üzere merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. رَبُّهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ف۪ي رَحْمَتِه۪ car mecruru يُدْخِلُهُمْ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُدْخِلُهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi دخل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
İsim cümlesidir. İtiraziyyedir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
هُوَ fasıl zamiridir. Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -îrabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ ayırma zamiri) denir.
Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْفَوْزُ haber olup lafzen merfûdur. الْمُب۪ينُ kelimesi الْفَوْزُ ‘ün sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُب۪ينُ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ
فَ , atıf harfidir. Ayet 28. ayetteki وتَرى كُلَّ أُمَّةٍ جاثِيَةً cümlesine atfedilmiştir. Aradaki cümleler itiraziyye hükmündedir. (Âşûr)
Ayet şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
فَ karinesiyle gelen فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ cümlesi اَمَّا ’nın cevabı, aynı zamanda mübtedanın haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haberin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
اَمَّا tafsil harfi tekid ifade eder. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi söz konusu kişilere tazim ve teşvik ifade eder.
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübtedadır. Sılası olan اٰمَنُوا , müspet mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesi sılaya hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir.
Veciz ifade kastına matuf رَبُّهُمْ izafetinde, inananlara ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması o kişilere tazim ve teşrif içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَحْمَتِه۪ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması rahmet için tazim ve teşrif ifade eder.
ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla rahmet, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü rahmet, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Allah’ın, iman edip salih amel işleyenlere verdiği nimetleri mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.
Haber, fiil cümlesi olursa teceddüt (yenilenmek) ifade eder. Muzari fiil hem hudûs hem de gelecek zaman ifadesi sebebiyle teceddüt (fiilde yenilenme/tekrarlanma) ifade eder. Fiil cümlesi aynı zamanda istimrârî teceddüd ifade edebilir. Teceddüt, olayın ortaya çıkışının yenilenmesi/tekrarlanması yani; azar azar gerçekleşmesidir. Ancak fiil cümlesinin teceddüdî istimrar (devamlı olarak yenilenme) ifade etmesi için bazı karîneler olması gerekir. Aksi halde istimrarî teceddüt ifade etmez. Bu da medh ve övünme gibi özel bazı makamlara mahsustur. İsim cümlesinde haber, fiil olarak geldiği zaman hükmü takviye eder. Hükmü takviye demek; hükmü tekîd etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah’ın rahmetinin tenezzül yeri cennet olduğu için rahmetten kasıt cennettir. Alakası hâliyettir. Hâliyet alakasının, bir yerde bulunan bir şeyi zikredip mahallini kasdetmek; bir şeyin kendisi dışında bir varlık içerisinde bulunması gibi tarifleri vardır. Buna zikr-i hâl irâde-i mahâl de denir. (Süleyman Recep Çıbıklı, Söz Sanatları Açısından Meal Problemleri)
يُدْخِلُهُمْ duhûl-girme fiili, rahmet çeşitleri arasında cennete girmede hakiki manada kullanılır. ”Rahmetine sokma", bir şeye bulunduğu halin ismini verme kabilinden mecazdır. Buna göre cennet rahmet mahalli olduğu için cennete rahmet denmiş olmaktadır. (Ruhu’l Beyan)
Burada Allah'ın rahmetinden murad, Cennettir.
Bundan önce, ceza ve mükâfat vaatlerini içeren kelam ile kendilerine yapılacak hitap, beyan edildikten sonra burada da ümmetler hakkında yapılacak olanlar açıklanmaktadır. (Ebüssuûd)
ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
Cümle itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)
Fasıl zamiri ve haberin tarifi ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
الْفَوْزُ mübtedanın haberidir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin ال ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.
الْفَوْزُ için sıfat olan الْمُب۪ينُ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olarak gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, fasıl zamiri, isim cümlesi ve müsnedin harf-i tarifle marife olması sebebiyle üç katlı tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Cümlede ذٰلِكَ ile müminlerin mükâfatına işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)
ذٰلِكَ sözünde cem’ ve iktidâb vardır. Olayı özetleyen bir kelimedir.
Zamir makamında gelen işaret ismi ذٰلِكَ bunun son derece belli, müşahede edilebilir cinsten sayıldığını bildirir. Bunun uzaklık manasını içermesi de işaret edilen davranışın derecesinin yüksek ve mertebesinin uzak olduğunu bildirir. (Ebüssuûd, Maide/32)
Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
29-30. ayetlerde رَبُّهُمْ - نَسْتَنْسِخُ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.