Ahkaf Sûresi 13. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ  ...

“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ kimseler
3 قَالُوا diyen(ler) ق و ل
4 رَبُّنَا Rabbimiz ر ب ب
5 اللَّهُ Allah’tır
6 ثُمَّ sonra
7 اسْتَقَامُوا doğru olanlar ق و م
8 فَلَا yoktur
9 خَوْفٌ korku خ و ف
10 عَلَيْهِمْ onlara
11 وَلَا ve değildir
12 هُمْ onlar
13 يَحْزَنُونَ üzülecek ح ز ن
 

İman ve amel dinin iki direğidir, bunlara sahip olanların ebedî kalmak üzere cennete girecekleri çeşitli vesilelerle ifade buyurulmuştur. Burada ameli temsil eden istikamet kelimesi, Allah rızasını kazandıran davranışlar mânasındaki amel-i sâlihin itidal ve devam üzere olması demektir. İşte bu mânada istikamete sahip olanlar, davranışlarıyla imanlarına sadık kaldıklarını da ortaya koymuş olmaktadırlar (İstikamet için bk. Fussılet 41/30).

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 32
 

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  İsm-i mevsûlun sılası  قَالُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  رَبُّنَا اللّٰهُ ‘dir. قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

رَبُّنَا  mübteda olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl haber olup lafzen merfûdur. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَقَامُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

فَ  zaid olup,  اِنَّ ‘nin haberinin başına gelmiştir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

خَوْفٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  عَلَيْهِمْ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَحْزَنُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يَحْزَنُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اسْتَقَامُوا  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, قوم ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, ta’zim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  رَبُّنَا اللّٰهُ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. 

Ayette ulûhiyet ve rububiyet ifade eden isimler bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rab isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبُّنَا  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması sebebiyle  نَا  zamirinin ait olduğu resuller, şan ve şeref kazanmıştır.

ثُمَّ اسْتَقَامُوا  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle sıla cümlesine atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Burada  ثُمَّ (sonra) kelimesi amelin, imandan sonra geldiğini ve amelin geçerliliğinin, tevhit inancına bağlı olduğunu ifade etmektedir. (Ebüssuûd - Ruhu’l Beyan) 

Sonra istikamet üzere olanlar ibaresindeki  ثُمَّ  kelimesi, istikamet ile iman arasındaki kuvvetli irtibat dolayısıyla zaman ve rütbe açısından terâhî (gecikme) ifade etmez. Çünkü  رَبُّنَا اللّٰهُ (Rabbimiz Allah'tır) cümlesinin rütbesinden daha üstün değildir. Zira bu söz; iman ehlinin, Peygamber Efendimizin ve ondan önceki peygamberlerin söylediği en faziletli sözdür. Ancak bu  ثُمَّ  kelimesinde başka bir delalet vardır. O da, “insanın hayatı boyunca Allah'ın emir ve nehiylerine uyarak yaşaması” demek olan istikamet üzere olmasının en büyük gaye oluşu ve bu mertebeye ancak büyük zorluklarla ulaşılabileceğidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.422)

فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ  cümlesindeki  فَ , tekid ifade eden zaid harftir. Nefy sıygasıyla gelmiş cümle  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  لَا خَوْفٌ ’un haberi mahzuftur.  عَلَيْهِمْ  bu mahzuf habere mütealliktir. Müsnedün ileyh olan  خَوْفٌ ’daki tenvin, nev ve kıllet içindir. Yani ‘hiçbir korku’ demektir. Bilindiği gibi nefy siyakta nekre umum ifade eder.

وَ ’la öncesine atfedilen  وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ  cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Faide-i haber inkârî kelamdır. Haber, muzari fiil şeklinde gelerek teceddüt ve istimrar ifadesiyle birlikte hükmü takviye etmiş, müsnedün ileyhin nefy harfinden sonra gelmesi de tahsis ifade etmiştir. (Âşûr) Böylece Allah Teâlâ, onların mahzun olmayacaklarını çok kesin bir şekilde bildirmiştir.  هُمْ  maksur/mevsûf,  لَا  يَحْزَنُونَ  maksurun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. 

يَحْزَنُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

Burada  ولاهم يحزنون  cümlesinde,  هم  munfasıl zamirinin kullanılışında kasr vardır. “Sadece Allah’ın hidayetine tabi olanların mahzun olmayacaklarını, başkalarının değil’ manasını vermektedir. Muzari fiilin başına nefy harfinin dahil olması ile de devam ve istimrar manası kazanmıştır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, s. 489)

خَوْفٌ - يَحْزَنُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır. 

وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ  ibaresinden korku ve hüznün devamlı olmayacağı değil, fakat hiçbir zaman olmayacağı anlamı çıkarılmıştır. Çünkü burada nefy harfi  لَا  her ne kadar geniş zaman fiiline dahil olmuşsa da makamın gereği olarak devamlılık ifade eder. (Ebüssuûd, Maide Suresi, 69)

Burada isim cümlesi olarak gelmiş iki cümle; kendilerine müjde verilen muhsinlerin hallerini toplu olarak ifade eden bir kelamdır. Bu kelamda, hüsn-i intihâ olduğunu söyleyebiliriz. Son derece kısa ve kolay olarak tanımlayabiliriz. İbarenin başındaki  فَ  harfi, şart ifade eden ism-i mevsûlün haberinin başına gelmiştir. Bunun faydası da haberin mübtedaya isnadını tekid etmektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.142)

خوف  ve  حزن  arasındaki fark:  خوف , insanın gelecekte olacak (henüz meydana gelmemiş) bir işten dolayı kederlendirmesi, حزن  ise geçmişte bir şeyi kaçırmasından dolayı kederlenmesidir. Burada ayrıca  خوف  kelimesinin önce  حزن  kelimesinin sonra zikredilmesinde bir incelik vardır. Şöyle ki gelecekte meydana gelecek bir şeylerden korkmak, geçmişte olmuş olanlarınkinden daha şiddetlidir. Bu nedenle  خوف , önce zikredilmiştir. Yine burada  خوف  ve  حزن  kelimelerinde kinaye vardır.  خوف , günahlardan dolayı cezalandırılmayacaklar,  حزن  de sevaplarından da mahrum bırakılmayacaklar manasında kinaye yapılmıştır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, s. 490)