Ahkaf Sûresi 3. Ayet

مَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَمَّٓا اُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ  ...

Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا
2 خَلَقْنَا biz yaratmadık خ ل ق
3 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
4 وَالْأَرْضَ ve yeri ا ر ض
5 وَمَا ve bulunanları
6 بَيْنَهُمَا ikisi arasında ب ي ن
7 إِلَّا ancak (yarattık)
8 بِالْحَقِّ gerçek ile ح ق ق
9 وَأَجَلٍ ve bir süreye göre ا ج ل
10 مُسَمًّى belli س م و
11 وَالَّذِينَ ve kimseler
12 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
13 عَمَّا şeyden
14 أُنْذِرُوا uyarıldıkları ن ذ ر
15 مُعْرِضُونَ yüz çevirmektedirler ع ر ض
 

Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasında veya dışında ne varsa onları boş yere değil, belli hikmetler, mâkul amaçlar çerçevesinde yarat­mıştır, ayrıca yarattıklarına bu dünya hayatını ebedî kılmamış, belli bir süre sonra her şeyi yok edip başka bir âlemde yeniden var etmeyi, ölenleri diriltmeyi murat buyurmuştur. İnsan için yaratılış hikmetinin başında imtihan gelmektedir. İmtihanda başarılı olabilmek için âdeta bir cevap kitabı olarak Kur’an vahyedilmiş, onda insanların akıllarını doğru işletmeleri, iradelerini iyi kullanmaları, doğru yoldan sapmamaları için gerekli bilgiler verilmiş, etkili bir üslûpla uyarılar yapılmıştır. Özgürlük içinde aklını iyi kullanarak iman edenler kitaptan yararlanmışlarsa da inkârda ısrar edenler ona ve uyarılarına kulak asmamış, böyle bir tebliğ yapılmamış gibi davranmışlardır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 25-26
 

مَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ 

 

Fiil cümlesidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

السَّمٰوَاتِ  mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanırlar.

الْاَرْضَ  atıf harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , atıf  harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’ye matuf olup mahallen mecrurdur. Mekân zarfı  بَيْنَ , mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا  hasr  edatıdır.  بِالْحَقّ  car mecruru  خَلَقْنَا ‘nın mef’ûlune veya failinin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, خلقا ملتبسا بالحقّ (Hakka bürünmüş bir şekilde yaratılmış) şeklindedir.

وَاَجَلٍ مُسَمًّى  cümlesi atıf harfi وَ ‘la  الْحَقِّ ‘ya matuf olup kesra ile mecrurdur.  مُسَمًّى  kelimesi  اَجَلٍ ‘in sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. 

مُسَمًّى  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.   


 وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَمَّٓا اُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ

 

وَ  atıf harfidir.  Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ماَ  müşterek ism-i mevsûl,  عن  harf-i ceriyle birlikte  مُعْرِضُونَ ‘ye mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اُنْذِرُوا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اُنْذِرُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

مُعْرِضُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُعْرِضُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

مَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Fiil mazi sıygada gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Cümle azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. 

Önceki ayetteki lafza-i celâlden bu ayette azamet zamirine isnadda iltifat sanatı vardır. 

Ayette  مَا  nefy harfi ve  اِلَّا  hasr edatıyla kasr oluşturularak yeryüzü, gökyüzü ve ikisi arasındakilerin hak ile yaratıldığı vurgulu ve kesin bir dille belirtilmiştir. Bu kasr, fiil ve car mecrur arasındadır.  خَلَقْنَا  sıfat/maksûr,  بِالْحَقِّ  mevsûf/maksûrun aleyh olduğu için kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Allah Teâlâ’nın yeryüzü ve gökyüzünü belli bir süre ve hak ile yarattığını kesin bir dille, şüpheye yer vermeyecek şekilde belirtmiştir.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl,  السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur. Mevsûlün sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  بَيْنَهُمَٓا , bu mahzuf sılaya mütealliktir.

بِالْحَقّ , mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. Takdiri, خلقا ملتبسا بالحقّ (Hakka bürünmüş bir şekilde yarattık) şeklindedir.

السَّمٰوَاتِ  ve  الْاَرْضَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Semavat yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında olanları kapsadığı halde semavattan sonra bunların tekrar söylenmesi umumdan sonra husus babında ıtnâbdır.

خَلَقْنَا -  الْحَقّ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır.

Cümledeki birinci  مَا  nefy harfi, ikincisi ise ism-i mevsûldür. Aralarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَجَلٍ مُسَمًّىۜ sözünün  بِالْحَقِّ  sözüne atfı, hususun umuma atfı kabilindendir. (Âşûr)

Ayetteki belli süreden murad, kıyamet günüdür. O gün yer başka bir yer ile ve gökler de başka gökler ile değiştirilecek ve insanlar vahid (tek) ve kahhar olan Allah'ın huzuruna çıkacaklar. (Ebüssuûd)

Yeryüzünün ve göklerin mükellefler için yerleşim yeri olarak yaratılması, onların amel etmeleri ve kıyamet günü karşılığını almaları içindir. Boş yere değildir. Çünkü kâinatta ne varsa hepsi bir hikmete dayanır. (Ruhu’l Beyan)

Yaratmak, yenilmeyen ve tek olan Azîz'in kudreti ile ilişkilidir. Yaratmanın, hakka ve belirli bir vakte kasredilmesi de, hakîm ismiyle alakalıdır. Çünkü maksat sadece yaratmak değil, hak ile ve belirli bir vakit takdiriyle yaratmaktır. Muayyen bir vade için sözünün hakka atfedilmesi, hakkı, yani tekvînî ve teşrî‘î hikmeti ifade eder. Çünkü bundan maksat kıyamet günüdür veya alimlerimizin söylediği gibi en büyük baskındır. Bugünün tehlikesi şeriat olmadıkça düşünülemez. Çünkü Allah kıyamet günü mizana koymak için kitapla bizi hesaba çeker ve ameller arz edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.66, 67)


 وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَمَّٓا اُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘ la istînâfa atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası  كَفَرُوا  şeklinde müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelen habere işaret ve tahkir içindir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , harfi-cerle birlikte müsned olan  مُعْرِضُونَ ‘ye mütealliktir. Sılası olan  اُنْذِرُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَمَّٓا اُنْذِرُوا , ihtimam için amili olan  مُعْرِضُونَ ‘ye takdim edilmiştir.

مُعْرِضُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder.  (Tevbe Suresi, 120-121) (Halidî, Vakafat, s. 80)

Bu cümlede belâgat sanatlarından kinaye bulunmaktadır. Ayetin içinde geçen  مُعْرِضُونَ kelimesinde kinaye vardır.  مُعْرِضُونَ  kelimesi lügatta ‘yüz çevirme, arkasına dönüp gitme’ manalarına gelmektedir. Kinaye yapılan asıl mana ise Mekkeli müşriklerin Kur’an-ı Kerîm’deki uyarıları, kıyamet haberlerini, enfüsî ve âfakî delilleri anlamaya yanaşmadıklarını ve üzerinde tefekkür etmedikleridir. Bu nedenle bu cümleye ‘Uyarıldıkları şey üzerine tefekkür etmezler, iman etmezler, önemsemezler’ şeklinde mana vermek daha uygun olacaktır. (Ahmet Musa Üstünbaş, Ahkâf Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından İncelenmesi.)