اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ ل۪ي مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَا تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ كَفٰى بِه۪ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَمْ | yoksa |
|
2 | يَقُولُونَ | (-mu) diyorlar? |
|
3 | افْتَرَاهُ | onu kendisi uydurdu- |
|
4 | قُلْ | de ki |
|
5 | إِنِ | eğer |
|
6 | افْتَرَيْتُهُ | ben onu uydurmuşsam |
|
7 | فَلَا | olmaz |
|
8 | تَمْلِكُونَ | sizin hiçbir yararınız |
|
9 | لِي | bana |
|
10 | مِنَ | -tan |
|
11 | اللَّهِ | Allah- |
|
12 | شَيْئًا | bir şeye (gelecek cezaya) |
|
13 | هُوَ | O |
|
14 | أَعْلَمُ | daha iyi bilir |
|
15 | بِمَا | şeyleri |
|
16 | تُفِيضُونَ | taşkınlık yaptığınız |
|
17 | فِيهِ | onda |
|
18 | كَفَىٰ | yeter |
|
19 | بِهِ | O’nun |
|
20 | شَهِيدًا | şahid olması |
|
21 | بَيْنِي | benimle |
|
22 | وَبَيْنَكُمْ | sizin aranızda |
|
23 | وَهُوَ | ve O |
|
24 | الْغَفُورُ | bağışlayandır |
|
25 | الرَّحِيمُ | esirgeyendir |
|
Kur’an’a muhatap olanlar onun olağanüstü bir metin olduğunu gördüler ve anladılar. Ancak içinde bulundukları ve yararlandıkları konum sebebiyle gerçeği inkâr ettiler, olağanüstülüğü ise sihir diyerek geçiştirmeye çalıştılar. Eğer sihir iddiası doğru olsaydı, Hz. Peygamber’in Kur’an’ı kendisi uydurup Allah’a aitmiş gibi göstermesi gerekirdi. Bu durumda nelerin olacağı konusuyla ilgili âyetlerde yer alan açıklama (bk. Hâkka 69/44-47), yalancı peygamberleri bekleyen acı âkıbeti de haber vermektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 29
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. يَقُولُون fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli افْتَرٰيهُ ‘dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
افْتَرٰيهُ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
افْتَرَيْتُهُ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ ل۪ي مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mekulü’l-kavli افْتَرَيْتُهُ ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
افْتَرَيْتُهُ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَا تَمْلِكُونَ cümlesi mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, أنتم (sizler) şeklindedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَمْلِكُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
ل۪ي car mecruru تَمْلِكُونَ fiiline mütealliktir. مِنَ اللّٰهِ car mecruru شَيْـٔاً ‘nin mahzuf haline mütealliktir.
شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri, من عذاب الله (Allah’ın azabından) şeklindedir.
هُوَ اَعْلَمُ بِمَا تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ
Cümle, önceki cümledeki nefy için ta’liliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَعْلَمُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. اَعْلَمُ ism-i tafdil kalıbındandır.
İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ما müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle birlikte اَعْلَمُ ‘ya mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تُف۪يضُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
بِ harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık-bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُف۪يضُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪يهِ car mecruru تُف۪يضُونَ fiiline mütealliktir.
تُف۪يضُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi فيض ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
كَفٰى بِه۪ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ
Fiil cümlesidir. كَفٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
بِ harfi zaiddir. بِه۪ lafzen mecrur, كَفٰى fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecrurundaki ه۪ zamiri كَفٰى fiilinin uzak konumda failidir. Yakın konumda ise بِ zaid olup mecrurdur.
شَه۪يداً kelimesi hal olup fetha ile mansubdur. Temyiz olması da caizdir. بَيْن۪ي zaman zarfı شَه۪يداً ‘e mütealliktir. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيْنَكُمْ izafeti atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شَه۪يداً kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْغَفُورُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. الرَّح۪يمُ ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
الْغَفُورُ - الرَّح۪يمُ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ , munkatı’ istifham harfidir. Burada hemze ve بَلْ manasındadır.
بل , intikâlî idrâb manasındadır. Yani kelam ilk manayı iptal etmeyip muhafaza etmekle beraber bir manadan başka bir manaya intikal etmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.95)
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasındaki يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan افْتَرٰيهُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ ل۪ي مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ
Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ ل۪ي مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ , şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan افْتَرَيْتُهُ , mazi fiil sıygasında gelmiştir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi olan لَا تَمْلِكُونَ ل۪ي مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
افْتَرَيْتُهُ - افْتَرٰي ve يَقُولُونَ - قُلْ gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Mef’ûl olan شَيْـٔاًۜ ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir.
مِنَ اللّٰهِ car mecruru شَيْـٔاً ‘in mahzuf haline mütealliktir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Bu zahir isimle heybet uyandırmak istenmiştir.
هُوَ اَعْلَمُ بِمَا تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Haber olan اَعْلَمُ ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, başındaki بِ harf-i ceriyle birlikte اَعْلَمُ ’ya mütealliktir. Sılası olan تُف۪يضُونَ ف۪يهِ , cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu ayetlerde, "ilim" ve "şehâdet" ifadelerine yer verilmesi, o müşriklerin ta'n ve kınamalarını sürdürmeleri konusunda, onlara bir tehdittir. (Fahreddin er-Râzî)
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu cümlede istiâre-i tasrîhiyye-tebeiyye vardır. تُف۪يضُونَ kelimesi ile istiare yapılmıştır. Müşriklerin Kur’an-ı Kerîm hakkındaki iftiraları ve aralarında yaptıkları konuşmaları ifade etmektedir. Mekke müşriklerinin, ayetler hususunda ne demek gerektiğine dair toplantılar yapıp, uzun uzun konuşmalar neticesinde, Kur’an-ı Kerîm ayetlerinin, birer sihir, kehanet ve yalan olduğu kanaatine varmalarını, Allah Teâlâ ‘dalmak, hakkında dalıp gitme’ olarak ُ تُف۪يضُونَ kelimesi kullanarak istiare yolu ile anlatmıştır. Ayetin tefsiri “Kur’an-ı Kerîm hakkında konuşmakta olduğunuz şeyleri, atmakta olduğunuz iftiraları Allah bilmektedir.” şeklinde yapılabilir. Dolayısı ile ayette müşebbehün bih açıkça zikredildiği için istiare-i tasrîhiyye/açık istiare; kullanılan kelime, türetilen yani müştak bir kelime olduğu içinde istiare-i tebeiyye vardır. (Ahmet Musa Üstünbaş, Ahkâf Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından İncelenmesi)
كَفٰى بِه۪ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Tekid ifade eden zaid بِ harfi nedeniyle mecrur olan Allah Teâlâ’ya aid zamir, كَفٰى fiilinin faili olarak merfû mahaldedir.
Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden شَه۪يداً temyizdir.
Cümlede birbirine matuf iki mukaddem zaman zarfı da شَه۪يداًۚ ’e mütealliktir.
بَيْن۪ي - بَيْنَكُمْ kelimeleri arasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَفٰى بِه۪ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ cümlesi, هُوَ اَعْلَمُ بِمَا تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ cümlesinden bedel-i iştimâldir. Çünkü onların bu konuda uzun uzun anlatılan şeyi daha iyi bildiğini haber vermektedir. Bu; kendisi ile onlar arasındaki hükmün Yüce Allah’a havale edilmesi anlamını taşır. Tehdit ve batıla dalmaya karşı bir uyarıdır. (Âşûr)
وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
Ayetin son cümlesi, atıf harfi وَ ’la … كَفٰى بِه۪ شَه۪يداً cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsned olan الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ isimleri marife gelmiştir.
Müsnedin الْ takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında, bu vasıfların müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu ifade eder.İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah Teâlâ’ya ait bu iki vasfın aralarında وَ olmaması, bu vasıfların her ikisinin birden onda mevcudiyetini gösterir.
Bu kelam, tövbe edip iman edenler için mağfiret ve rahmet vaadidir. Ve kâfirlerin bunca büyük cürümlerine karşı Allah'ın halîm davrandığını bildirmektedir. (Ebüssuûd)
الْغَفُورُ - الرَّح۪يمُ kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf sanatı, iki sıfatın birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır. Her ikisi de mübalağa ifade eden sıfat-ı müşebbehe kalıbıdır.
Mübalağalı ism-i fail kalıbı, bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Cümle, mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl, anlamı tekid eden ıtnâb sanatıdır.
Ayetin bu son cümlesi, ufak değişiklerle birçok ayette tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 314)