Muhammed Sûresi 13. Ayet

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ  ...

(Ey Muhammed!) Seni çıkaran kendi memleket halkından daha güçlü nice memleket halkları vardı ki, biz onları helâk ettik. Onların hiçbir yardımcısı da olmadı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَأَيِّنْ nicesini
2 مِنْ -den
3 قَرْيَةٍ kent(ler)- ق ر ي
4 هِيَ (öyle ki)
5 أَشَدُّ daha şiddetliydi ش د د
6 قُوَّةً kuvvet bakımından ق و ي
7 مِنْ -den
8 قَرْيَتِكَ senin kentin- ق ر ي
9 الَّتِي
10 أَخْرَجَتْكَ seni çıkardıkları خ ر ج
11 أَهْلَكْنَاهُمْ biz yok ettik ه ل ك
12 فَلَا ve olmadı
13 نَاصِرَ yardım eden ن ص ر
14 لَهُمْ onlara
 

Kurtubî’nin sahih olduğunu açıklayarak naklettiği bir rivayete göre Hz. Peygamber Mekke’yi terketmek mecburiyetinde bırakılınca, Sevr mağarasına geldiğinde geriye dönüp Mekke’ye bakarak hüzünlenmiş ve “Ey Mekke! Sen Allah’ın en çok sevdiği, benim de en çok sevdiğim şehirsin. Eğer senin müşriklerden oluşan halkın beni çıkarmamış olsalardı, seni asla terketmezdim” demiş, bunun üzerine onu ve ümmetini teselli için bu âyet inmiştir (XVI, 226). Mekke müşriklerinin de âkıbeti Allah’ın dediği gibi olmuş, ileri gelenleri yok edilmişler, güvendikleri güçleri onlara fayda vermemiş, acı sonu engelleyememiştir.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 51
 

Kurtubî’nin sahih olduğunu açıklayarak naklettiği bir rivayete göre Hz. Peygamber Mekke’yi terketmek mecburiyetinde bırakılınca, Sevr mağarasına geldiğinde geriye dönüp Mekke’ye bakarak hüzünlenmiş ve “Ey Mekke! Sen Allah’ın en çok sevdiği, benim de en çok sevdiğim şehirsin. Eğer senin müşriklerden oluşan halkın beni çıkarmamış olsalardı, seni asla terketmezdim” demiş, bunun üzerine onu ve ümmetini teselli için bu âyet inmiştir (XVI, 226). Mekke müşriklerinin de âkıbeti Allah’ın dediği gibi olmuş, ileri gelenleri yok edilmişler, güvendikleri güçleri onlara fayda vermemiş, acı sonu engelleyememiştir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 51
 

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَاَيِّنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

كَاَيِّنْ , ‘nice, çok’ manalarına gelen çokluk edatıdır. Kendisinden sonra temyizi olan kelime  مِنْ  ile mecrur olur. (M.Meral Çörtü)  

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  قَرْيَةٍ  kelimesi lafzen mecrur, mahallen mansub  كَاَيِّنْ ‘nin temyizidir. هِيَ اَشَدُّ  cümlesi  قَرْيَةٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَشَدُّ  haber olup lafzen merfûdur. قُوَّةً  kelimesi  اَشَدُّ ‘nin temyizi olup fetha ile mansubdur. مِنْ قَرْيَتِكَ  car mecruru  اَشَدُّ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez. قُوَّةً  melfûz mümeyyezdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الَّت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl  قَرْيَتِ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَخْرَجَتْكَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اَخْرَجَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘ dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَخْرَجَتْكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ

 

اَهْلَكْنَاهُمْ  cümlesi, mübteda  كَاَيِّنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اَهْلَكْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. نَاصِرَ  kelimesi لَا ‘nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  لَهُمْ  car mecruru  لَا ‘nın mahzuf haberine mütealliktir.

اَهْلَكْنَاهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  هلك ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

نَاصِرَ  kelimesi, sülasi mücerredi نصر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

İlk cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Çokluktan kinaye olan  كَاَيِّنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مِنْ قَرْيَةٍ  temyizidir.

Ayet-i kerime’de geçen  كَاَيِّنْ  lafzı,  كم  manasındadır. Bu kelime, teşbih edatı  ك  ile sayıda çokluk ifade eden tenvinli  اىّ  kelimesinden meydana gelir. Bu kelime; devamlı cümle başında bulunan, temyize muhtaç olarak müphem halde gelen, temyizi çoğunlukla  من  harf-i ceri ile yapılan mebni bir kelimedir. (Süyûtî, el-İtkan, c. 1, s. 463) 

كَاَيِّنْ , ‘nice, çok’ manalarına gelen çokluk edatıdır. Kendisinden sonra temyizi olan kelime مِنْ  ile mecrur olur. (M. Meral Çörtü)

هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً  cümlesi  قَرْيَةٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قُوَّةً  temyizdir.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV, Tekid)

الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ  cümlesi  قَرْيَتِ  için sıfattır.  Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Sılası olan  اَخْرَجَتْكَ  cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

 مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ  ifadesinde mecâzî isnad vardır. Kuvvetli olan karye değil, orada yaşayan insanlardır.

قُوَّةً - اَشَدُّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

قَرْيَ  (şehir) kelimesiyle orada bulunan insanlar murad edilmektedir. Bu sebeple, devamında çoğul olarak “Biz onları helak ettik.” buyurmuştur. Sanki şöyle demektedir: Seni yurdundan sürüp çıkaran kavminden daha güçlü nice kavimleri helak ettik. Seni çıkardılar ifadesinin anlamı, Senin oradan çıkmana sebep oldular demektir. (Keşşâf)

Aslı  أهل القريتك  olan ifadede muzâf hazf edilmiş, hükmü muzâfun ileyhe verilmiştir. (Beyzâvî) 

اَهْلَكْنَاهُمْ  cümlesi  كَاَيِّنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi cümleye hükmü takviye, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır. 

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile haber cümlesine atfedilmiştir. Cinsini nefyeden  لَا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.  نَاصِرَ , cinsini nefyeden لَا ’nın ismidir. Haberi mahzuftur. Car mecrur  لَهُمْ , bu mahzuf habere mütealliktir.  لَا ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

فَلَا نَاصِرَ  sözündeki ism-i fail, cinsini nefyeden لَا ‘dan sonra vaki olduğu için cins kastedilmiştir. Zamanla alakası yoktur. (Âşûr) 

Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. 

Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Yok etme işi, geçmişte olmuştur. Halbuki bu ifade, hal ve istikbali anlatır. Binaenaleyh Cenab-ı Hak niçin, [‘’Onların hiçbir yardımcısı bulunmaz’’] buyurmuştur? Buna şöyle cevap verilir: Bu ifade, hikaye edilen bir olayla ilgilidir. Adeta “Onları hiç kimseden yardım göremedikleri bir halde helak ettik.” buyurulmuştur. (Keşşâf)