Muhammed Sûresi 12. Ayet

اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ  ...

Şüphesiz Allah, inanıp salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 اللَّهَ Allah
3 يُدْخِلُ sokar د خ ل
4 الَّذِينَ kimseleri
5 امَنُوا inanan(ları) ا م ن
6 وَعَمِلُوا ve yapanları ع م ل
7 الصَّالِحَاتِ iyi işler ص ل ح
8 جَنَّاتٍ cennetlere ج ن ن
9 تَجْرِي akan ج ر ي
10 مِنْ
11 تَحْتِهَا altlarından ت ح ت
12 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
13 وَالَّذِينَ kimseler ise
14 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
15 يَتَمَتَّعُونَ (dünyada) biraz yaşarlar م ت ع
16 وَيَأْكُلُونَ ve yerler ا ك ل
17 كَمَا gibi
18 تَأْكُلُ yediği ا ك ل
19 الْأَنْعَامُ hayvanların ن ع م
20 وَالنَّارُ ve ateştir ن و ر
21 مَثْوًى yerleri ث و ي
22 لَهُمْ onların
 
Nefsânî arzularına göre yaşamak isteyen, özgürlüklerinin din ve ahlâk tarafından da olsa kısıtlanmasına rıza göstermeyenler, bu sınırları getiren, insanı disiplin altına almayı, eğitmeyi ve kâmil kılmayı hedefleyen dine ve dini anlatan ilâhî kitaba, peygambere karşı nefret duyarlar. Bu nefret onların hidayet kaynağından yararlanmalarını engeller; sonuç ise boşa geçirilmiş, fâniye harcanmış, ebedî mutluluk kazancı bakımından iflas ile bitmiş bir hayattır.
 

اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. 

يُدْخِلُ  fiili  اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. يُدْخِلُ   damme üzere mebni muzari fiiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَمِلُوا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

الصَّالِحَات  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  جَنَّاتٍ  ikinci mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Muzaf mahzuftur. Takdiri, من تحت أشجارها  (Ağaçlarının altından) şeklindedir.

تَجْر۪ي  fiili  جَنَّاتٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَجْر۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. مِنْ تَحْتِهَا  car mecruru  تَجْر۪ي  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَنْهَارُ  fail olup lafzen merfûdur. 

يُدْخِلُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi دخل  ’dir. 

اٰمَنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘la istînâfiyeye matuftur. İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. يَتَمَتَّعُونَ  fiili mübteda  الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَتَمَتَّعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  يَأْكُلُونَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

مَا  ve masdar-ı müevvel  كَ  harf-i ceriyle amili  يَأْكُلُونَ ‘nin mahzuf mef’ûlü mutlakına mütealliktir. 

تَأْكُلُ  damme ile merfû muzari fiildir.  الْاَنْعَامُ  fail olup lafzen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

النَّارُ  mübteda olup lafzen merfûdur. مَثْوًى  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. مَثْوًى  maksur isimdir.  لَهُمْ  car mecruru  مَثْوًى ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin marife halinde sonundaki elif-i maksure kelimenin kök harflerinden biriyse (yani kelimenin üçlü kökünün üçüncü harfini oluşturuyorsa) de veya kök harflerinden biri değilse de bütün îrab halleri takdiren olur.

Maksur isimlerin nekre halinde sonundaki elif-i maksure kelimenin kök harflerinden biriyse bütün îrab halleri takdiren olur ve tenvinli fetha ile yazılır ve okunur. Eğer ki kök harflerinden biri değilse bütün îrab halleri yine takdiren olur, ancak tek fetha ile yazılır ve okunur. Çünkü sondaki illet harfi ilave olunca kelime gayri munsarif olup cer ve tenvini kabul etmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يَتَمَتَّعُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  متع ’dir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ 

 

Ayet, istînâfi beyaniyye olarak fasılla gelmiştir. (Âşûr) اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اِنَّ ’nin haberi olan  يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُدْخِلُ  fiilinin mef’ûlu konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelerek sıla cümlesine atfedilen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Bahsi geçen kişilerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri, sonraki habere dikkat çekmenin yanında, onlara tazim amacı taşır.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesi,  جَنَّاتٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْ تَحْتِهَا , ihtimam için fail olan  الْاَنْهَارُۜ ‘ya takdim edilmiştir.

يُدْخِلُ  filinin ikinci mef’ûlü olan  جَنَّاتٍ ’deki nekrelik nev, kesret ve tazim ifade eder.


وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ 

 

Ayetin ikinci cümlesi atıf harfi  وَ ’la istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir içindir.

Müsnedün ileyh konumundaki ism-i mevsûlün sılası olan  كَفَرُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

الَّذ۪ينَ ’nin haberi olan  يَتَمَتَّعُونَ , müspet muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ  cümlesi, atıf harfi  وَ ’la يَتَمَتَّعُونَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Teşbih harfi  ك  sebebiyle mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا , amili  تَأْكُلُ  olan mahzuf bir masdara mütealliktir. Masdarın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

ما ’nın sılası olan  تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ  cümlesi masdar tevilinde, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayetteki müfredin müfrede benzetildiği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir. Müşebbeh kâfirler, müşebbehün bih hayvanların yemesidir.

Ayeteki bu iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.

اٰمَنُوا  - كَفَرُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, يَأْكُلُونَ  -  تَأْكُلُ  kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr,  الَّذ۪ينَ ’nin tekrarında ise ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu ayet-i kerîmede kendilerini bekleyen cezadan gafil olarak yaşayan ve yiyen kâfirler, kasabın bıçağından gafil bir halde dörtnala koşan ve yiyen hayvanlara benzetilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ  ifadesinde tebeî istiare vardır. Müstear kelime  يَأْكُلُونَ ‘dir. Kâfirlerin dünya malı hakkındaki hırsları hayvanların yemek yemesine benzetilmiştir. Vech-i şebeh hızla ve düşünmeden tüketmektir. Kafirlerin dünyadaki halleri kınanmış ve zemmedilmiştir. 


وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder.İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

النَّارُ  mübtada, مَثْوًى  haberdir.  لَهُمْ  car mecruru  مَثْوًى ’ın mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

النَّارُ , cehennemden kinayedir.

فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ  ifadesinde istiare vardır. الثُّواءِ ’nın ism-i mekanı olan  مَثْوًى , aslında sığınılacak yer demektir. Burada ateş yani Cehennemin, insanın huzur bulmak, rahatlamak için gittiği bir yere benzetilmesi, cehennemin korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. 

Ayette iman edenler zikredildikten sonra onlarla ilgili, kâfirler zikredildikten sonra da kâfirlerle ilgili bilgilerin verilmesi taksim ve tefrik sanatıdır.

جَنَّاتٍ  ve النَّارُ , tıbâka mülhak kelimelerdir.