ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟
İsim cümlesidir. İsm-i işaret ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. مَوْلَى fiili اَنَّ ’nin haberi olup ى üzere mukadder damme ile merfûdur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl , مَوْلَى ‘nın muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ atıf harfidir. اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. الْكَافِر۪ينَ kelimesi اَنَّ ’nin ismi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟ cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. مَوْلٰى kelimesi لَا ‘nın ismi olup, ى üzere mukadder fetha ile mansubdur. لَهُمْ۟ car mecruru لَا ‘nın mahzuf haberine mütealliktir.
Maksur isimdendir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟
Önceki ayet için ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Veya beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtida-i kelamdır.
ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular. Cümlede îcâzı hazif sanatı vardır. ذٰلِكَ ’nin haberi mahzuftur. Car mecrur … بِاَنَّ اللّٰهَ , bu mahzuf habere mütealliktir.
Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ve akabindeki بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesi, masdar tevilinde, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, sebep bildiren بِ harfiyle birlikte mahzuf habere mütealliktir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
مَوْلَى için muzâfun ileyh konumunda olan cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İşaret isminde istiare vardır. ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetteki ikinci tekid ve masdar harfi اَنَّ ‘nin dahil olduğu وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟ cümlesi masdar teviliyle, önceki masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟ cümlesi اَنَّ ’nin haberidir. Cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. مَوْلٰى , cinsini nefyeden لَا ’nın ismidir. Haberi mahzuftur. Car mecrur لَهُمْ , bu mahzuf habere mütealliktir. لَا ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Ayeti kerimede iman edenler ism-i mevsûlle belirtilmiştir. Bu, iman edenleri şereflendirmek içindir. Ayrıca hudûs, sebat ve temekkün ifade eden mazi fiil cümlesi kullanılarak onların imanlarının sabit ve devamlı olduğu vurgulanmıştır.
Kâfirlerden bahsedilirken ise isim sıygası kullanılması, onların küfürlerinin sübutuna delelet etmiştir.
İki masdar-ı müevvel cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اٰمَنُوا - الْكَافِر۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, مَوْلَى - لَا مَوْلٰى kelimeleri arasında ise tıbâk-ı selb sanatı vardır.
اَنَّ ve مَوْلَى kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَوْلَى kelimesi burada veli ve yardımcı manasınadır. Mâlik (sahip) manasına da gelir. Nitekim ["Sonra onlar hak olan mevlalarına, Allah'a iade edilirler."] (En'am, 6/62) ayetinde öyledir. Şu halde iki ayet arasında bir zıtlık var zannedilmesin, yani Allah müminin de kâfirlerin de, bütün kulların mâlikidir. Fakat ["Allah müminlerin dostudur."] (Âl-i İmran, 3/68) ayetinin manasınca müminlerin dostu ve yardımcısıdır, kâfirlerin değil. "Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder." şartına ancak müminler sadakat gösterir. (Elmalılı)
Kâfirle mümin arasında hayli fark vardır. Çünkü mümine Allah yardım ediyor ki Allah, yardım edenlerin en hayırlısıdır. Kâfirin ise, ayette; "cinsini nefyeden (tamamen olumsuzluk ifade eden) bir ibare ile, kesinlikle yardımcısının olmadığı ifade edilmiştir. Binâenaleyh kâfirin yardımcısı yoktur, kendisi de, yardım edenlerin en şerlisidir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)