اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ دَمَّرَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۘ وَلِلْكَافِر۪ينَ اَمْثَالُهَا
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَفَلَمْ |
|
|
2 | يَسِيرُوا | gezip dolaşmadılar mı? |
|
3 | فِي |
|
|
4 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
5 | فَيَنْظُرُوا | görsünler |
|
6 | كَيْفَ | nasıl |
|
7 | كَانَ | olduğunu |
|
8 | عَاقِبَةُ | sonunun |
|
9 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
10 | مِنْ |
|
|
11 | قَبْلِهِمْ | kendilerinden önceki |
|
12 | دَمَّرَ | yıkıp başlarına geçirmiştir |
|
13 | اللَّهُ | Allah |
|
14 | عَلَيْهِمْ | onları |
|
15 | وَلِلْكَافِرِينَ | kafirlere de vardır |
|
16 | أَمْثَالُهَا | onun benzeri sonuçlar |
|
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ
Hemze istifham harfidir. Ayet, فَ atıf harfi ile mukadder istînâfa matuftur.Takdiri, أقعدوا فلم يسيروا (Oturdular ve yürümediler mi?) şeklindedir.
Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَس۪يرُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ car mecruru يَس۪يرُوا fiiline mütealliktir. يَنْظُرُوا atıf harfi فَ ile يَس۪يرُوا ‘a matuftur.
يَنْظُرُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ cümlesi يَنْظُرُوا ‘nun mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
كَيْفَ istifham harfi كَانَ ‘nin mukaddem haberi olarak mahallen mansubdur. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
عَاقِبَةُ kelimesi كَانَ ‘nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsû l الَّذ۪ينَ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ قَبْلِهِمْ car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
دَمَّرَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۘ
Fiil cümlesidir. دَمَّرَ fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. عَلَيْهِمْ car mecruru دَمَّرَ fiiline mütealliktir.
دَمَّرَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi دمر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلِلْكَافِر۪ينَ اَمْثَالُهَا
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَمْثَالُهَا muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ
Ayet mukadder istinaf cümlesine matuftur. Mahzuf cümlenin takdiri, اقعدوا (Oturdular) şeklindedir. Hemze inkarî istifham harfi, لَمْ muzarinin önüne gelerek manasını olumsuz maziye çeviren cezm harfidir.
Menfî muzari fiil sıygasındaki ilk cümle اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, inkâr ve tevbih amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümlenin emir veya haber üslubu yerine istifham üslubunda gelmesi, muhatabın dikkatini çekmek ve düşünmeye teşvik içindir.
İnkârî istifham üslubu; onların cahillik ve gaflet içinde olduklarını haber üslubundan daha etkili bir şekilde ifade etmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 127)
Makabline فَ ile atfedilen فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ cümlesinin, atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Meczum muzari fiil sıygasındaki cümle, istifhama dahildir.
كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ cümlesi, tefekkür manasındaki فَيَنْظُرُوا fiilinin mef’ûlu konumundadır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
كَيْفَ istifham ismi كَانَ ’nin mukaddem haberidir. كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
كَانَ ’nin muahhar ismi olan عَاقِبَةُ ‘nun muzâfun ileyhi konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası mahzuftur. مِنْ قَبْلِهِمْ bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bahsi geçen kişilerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında, tahkir kastına matuftur.
Sübut ifade eden isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tevbih ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
قَبْلِ - عَاقِبَةُ kelimelerinde tıbâk-ı îcab sanatı, كَيْفَ ve hemze arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Akıbet için müzekker fiil kullanılmıştır. كَانَتْ buyurulmamıştır. Çünkü buradaki akıbet ‘azap’ manasındadır. Eğer müennes geldiyse cennet manasındadır. Müenneslik ve müzekkerliğin manaya göre gelmesi makamı gözetmenin hoş misallerindendir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Murâatü’l Maqâm, S. 106)
Yüce Allah imanın gereğine dikkat çekmek üzere mümin ve kâfirin hallerini açıkladıktan sonra, ibretle dikkat etmekten söz etmektedir. Yani bunlar Âd, Semud ve Lut kavmi ile diğerlerinin topraklarında, onların hallerinden ibret almak için dolaşmıyorlar mı? Kalpleriyle "kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin" kendilerinden önceki kâfirlerin sonraki hallerinin "nasıl olduğuna bakmadılar mı? buyurmuştur. (Kurtubî)
دَمَّرَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۘ وَلِلْكَافِر۪ينَ اَمْثَالُهَا
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
دَمَّرَ fiilinin mef’ûlü, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan düşünmesini sağlamak için hazf edilmiştir.
Ayetin son cümlesi وَلِلْكَافِر۪ينَ اَمْثَالُهَا makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir.
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لِلْكَافِر۪ينَ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَمْثَالُهَا muahhar mübtedadır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
دَمَّرَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۘ , ‘Allah onları toptan helâk etmiştir ve kökten imha etmiştir’ demektir. (Kurtubî)
Yüce Allah Mekke müşriklerini tehdit ederek: "Kâfirlere de onların benzerleri vardır." Yani öncekilere yapılan bu işin -yok edip helak etmek- benzeri vardır. buyurmuştur.
Zeccâc ve Taberî dediler ki: " Benzerleri" lazındaki هَا zamiri akıbete racidir. Yani Kureyş kavminden kâfir olanlara, iman etmeyecek olurlarsa, geçmiş ümmetlerin yalanlamalarının akıbetinin benzeri söz konusudur. (Bunların başlarına da onun gibisi gelecektir). (Kurtubî, Âşûr)