وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَوْ | ve eğer |
|
2 | قَاتَلَكُمُ | sizinle savaşsalardı |
|
3 | الَّذِينَ | kimseler |
|
4 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
5 | لَوَلَّوُا | dön(üp kaç)arlardı |
|
6 | الْأَدْبَارَ | arkalarına |
|
7 | ثُمَّ | sonra |
|
8 | لَا |
|
|
9 | يَجِدُونَ | bulamazlardı |
|
10 | وَلِيًّا | bir koruyucu |
|
11 | وَلَا | ne de |
|
12 | نَصِيرًا | bir yardımcı |
|
Allah müminlere yardım etmeyi murat ettiği için, meselâ onlar Hudeybiye seferinde iken yahudiler veya müşrikler Medine’ye hücum etselerdi bile Allah’ın izin ve yardımı ile yenilecek, geri dönüp kaçacaklardı. Çünkü Allah, peygamberlerini insan topluluklarına gönderirken onlara dini tebliğ etme ve bir çekirdek ümmet oluşturma fırsatı da vermektedir; O’nun sünneti, âdeti, kanunu budur ve değişmezdir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 77
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
وَ istînâfiyyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir.
قَاتَلَكُمُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
وَلَّوُا mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Birinci mef’ûlün bih mahzuftur. Takdiri, ولّوكم (Sizden kaçarlardı) şeklindedir. الْاَدْبَارَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَا يَجِدُونَ atıf harfi ثُمَّ ile şartın cevabına matuftur. ثُمَّ edatı tertip ve mertebe açısından terahi manasında atıf harfidir. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَجِدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. وَلِياًّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. نَص۪يراً atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
قَاتَلَكُمُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَّوُا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi ولي ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ
وَ istinafiye, لَوْ gayrı cazim şart edatıdır. Şart üslubunda gelmiş haberî isnattır. قَاتَلَكُمُ , şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَاتَلَ fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)
Şart için mazi fiil kullanılışı, oluşa ve oluşun devamının istikrarına işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 114)
Şartın cevabı olarak لَ karinesiyle gelen لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidâî kelamdır.
لَوْ şartının cevabının başında لَ (elbette) gelerek cümle tekid edilmiştir. Çünkü insanların hepsinin aynı durum üzere birleşmesi imkânsızdır, ancak Allah dilerse bunu yapar. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 3, s. 363)
Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler لَوۡ edatını “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Bu tanıma göre لَوۡ edatı cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi))
لَوۡ , muzari fiilin başına gelince teşvik, mazinin başına gelince kınama manası ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir, 5/63)
الْاَدْبَارَ kelimesindeki marifelik ahd içindir. Yani; ‘onların dönüşü’ anlamındadır. Bundan dolayı nahivcilerin çoğu benzeri durumlardaki elif lamın muzâfun ileyhden ivaz olduğunu ve bunun manevi bir tariz olduğunu söyler. (Âşûr)
وَلَّوُا الْاَدْبَارَ (Arkalarını döndüler.) cümlesi, hezimetten kinayedir. Çünkü hezimete uğrayan kimse kaçmak için düşmana sırtını çevirir. (Safvetü’t Tefâsir - Ruhu’l Beyan)
ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Tertip ve terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cenab-ı Hakk'ın, burada geçen ثُمَّ (sonra da…) ifadesinde bir nükte bulunmaktadır ki, o da şudur: Arkasını dönen kimse, onu kurtaracak olan şeye sığınmak suretiyle, öldürülmekten kurtulmayı arzular. İşte bundan ötürü Cenab-ı Hak, "Onlar arkalarını döndüklerinde kurtulamayacaklar. Aksine, arkalarını dönmelerinden sonra, onların başına yok oluş çökecektir..." buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
نَص۪يراً ’e dahil olan nefy harfi, olumsuzluğu yani onların hiçbir şekilde yardım görmeyeceklerini tekid içindir.
يَجِدُونَ fiilinin mef’ûlleri olan وَلِياًّ ve نَص۪يراًۚ kelimelerindeki nekrelik kıllet, nev ve umum ifade eder.
وَلِياًّ - نَص۪يراًۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.
وَلِياًّ - وَلَّوُا kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.