Fetih Sûresi 9. Ayet

لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً  ...

Ey insanlar! Allah’a ve Peygamberine inanasınız, ona yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah’ı tespih edesiniz diye (Peygamber’i gönderdik.)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِتُؤْمِنُوا ki inanasınız ا م ن
2 بِاللَّهِ Allah’a
3 وَرَسُولِهِ ve Resulüne ر س ل
4 وَتُعَزِّرُوهُ O’nu destekleyesiniz ع ز ر
5 وَتُوَقِّرُوهُ Ona saygı gösteresiniz و ق ر
6 وَتُسَبِّحُوهُ ve O’nu tesbih edesiniz س ب ح
7 بُكْرَةً sabah ب ك ر
8 وَأَصِيلًا ve akşam ا ص ل
 

Hz. Peygamber’in, Câhiliye kültür ortamı içinde yetişmiş olmasına rağmen ortaya koyduğu kişilik ve ahlâk, tebliğ ettiği dinin Allah’tan olduğuna canlı ve güçlü bir tanıktır. Onun eğitim kurallarına uygun uyarıları, müjdeleri, açıklamaları insanları etkilemiş; Allah’a iman ve yalnızca O’na ibadet etmelerine, O’nun dinini desteklemelerine, uğrunda canlarını ve mallarını ortaya koyarak çaba göstermelerine sebep olmuştur.

Bazı tefsirciler, 9. âyetteki zamirlerin kime yönelik bulunduğu konusunda farklı bir anlayış ileri sürmüş, “O’nu tenzih ederek...” kısmındaki “O” zamirinden maksadın Allah olduğunu, diğer iki zamirin ise Pey­gamber efendimize ait bulunduğunu ifade etmişlerdir. Bu son yoruma göre, “büyüklüğü karşısında eğilesiniz” kısmını “O’na saygı gösteresiniz” diye çevirmek gerekecektir.

18. âyette ek bilgiler de verilerek tekrar değinilecek olan, “yeminle bağlılık sözü”nün Arapça’daki karşılığı biattır (bey‘at). 10. âyetteki ilgili fiil de bu köktendir. Buradaki biattan maksat, meşhur Hudeybiye biatıdır. Hz. Peygamber bu sûrenin 27. âyetinde bahsi gelecek bir rüyası üzerine hicrî 6. yıl Zilkadesinin başında (Mart 628), 1500 kadar sahâbî ile umre ibadeti yapmak üzere yola çıkmış, Mekke’nin 17 km. batısında yer alan Hudeybiye’ye gelip konaklamıştı. Daha önce bilgi almak üzere gönderilen görevliler, Mekkeli müşriklerin müslümanları engelleme kararı aldıkları ve bu maksatla Hâlid b. Velîd’i 200 kişilik bir güçle yola çıkardıkları haberini getirmişlerdi. Hz. Peygamber maksadını açıklamak ve ziyaret izni almak üzere önce Hırâş’ı, onun kötü karşılanması hatta ölüm tehlikesi geçirmesi üzerine, Mekkeliler arasında yakınları ve itibarı bulunan Hz. Osman’ı Mekke’ye elçi olarak gönderdi. Bir müddet sonra onun müşrikler tarafından öldürüldüğü haberi geldi. İşin renginin değiştiğini ve savaş ihtimalinin belirdiğini gören Resûlullah, ashabından biat almayı uygun buldu. Oradaki bir mugaylân veya sakız ağacının (şeceretü’r-rıdvân) altında, teker teker ellerini tutarak 1500 kişi ile biatlaştı; yani her bir sahâbî Peygamberimize bağlılık ve itaat sözü verdi. Bu biatta söz verilirken neyin üstlenildiği konusunda “cihad, itaat, ölüm pahasına sebat ve sabır” gibi ifadeler nakledilmiştir (Müslim, “İmâre”, 41, 42, 80). Bu biatı haber alan Mekkeliler telâşa kapılarak Süheyl b. Amr başkanlığında bir heyet gönderdiler. Hz. Peygamber düşmanı azaltmak ve güneyi emniyete almak, Mekkeliler ise ticaret yollarını açmak için bir barış istiyorlardı. Tartışmalardan sonra “müslümanların o yıl geri dönüp ertesi yıl umre için gelmeleri, Mekkeli bir kimse kaçıp Medine’ye sığınırsa istendiği takdirde iade edilmesi, aynı şey Medine’den Mekke’ye olursa geri verilmemesi, diğer Arap kabileleri ile tarafların serbestçe antlaşma yapabilmeleri, üçüncü bir tarafla savaş yapılması halinde antlaşmanın ikinci tarafının pasif kalması” üzerinde antlaşma sağlandı ve on yıllık bir antlaşma imzalandı (Muhammed Hamîdullah, “Hudeybiye Antlaşması”, DİA, XVIII, 297-299 ). 

Birçok âyette resulüne itaat edenin Allah’a itaat etmiş olacağı ifade buyurulmuştur. 10. âyette de Allah’ın elçisi olan peygambere itaat gibi ona biat da dolaylı olarak Allah’a verilmiş bir bağlılık ve itaat sözü olarak değerlendirilmektedir.

 

لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً

 

لِ  harfi,  تُؤْمِنُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اَرْسَلْنَاكَ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُؤْمِنُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  تُؤْمِنُوا  fiiline mütealliktir. 

رَسُولِه۪  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُعَزِّرُوهُ  atıf harfi وَ ‘la  تُؤْمِنُوا ‘ye matuftur.  تُعَزِّرُوهُ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

تُوَقِّرُوهُۜ  ve  وَتُسَبِّحُوهُ  kelimeleri atıf harfi وَ ‘la  تُؤْمِنُوا ‘ye matuftur. 

بُكْرَةً  zaman zarfı  تُسَبِّحُو  fiiline mütealliktir. اَص۪يلاً  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

تُؤْمِنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

تُعَزِّرُوهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عزر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً

 

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle, önceki ayetteki  اَرْسَلْنَاكَ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بِاللّٰهِ  car mecruru  تُؤْمِنُوا  fiiline mütealliktir.  رَسُولِه۪ , lafza-i celâle matuftur.

رَسُولِه۪  izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması Resul için tazim ve teşrif ifade eder.

رَسُولِللّٰهِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Aynı üslupta gelen  وَتُعَزِّرُوهُ  ve  وَتُوَقِّرُوهُۜ  cümleleri, hükümde ortaklık nedeniyle masdar-ı müevvel cümlesine atfedilmiştir. 

Cümlede sarih masdar değil, masdar-ı müevvel tercih edilmiştir. Bunun sebebi, açık masdarın bu olayın bir kere gerçekleşmiş olması ihtimaline işaret etmesidir. Aksine bu fiilin tekrarlandığı anlatılmak istenmiştir. Bu yüzden de teceddüt ve devama delalet eden fiil getirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 1, s. 283) 

لِتُؤْمِنُوا (iman etsinler) deki zamir insanlara aittir. O’nu desteklesinler, yardım ederek O’nu güçlendirsinler, O’na saygı göstersinler, tazimde bulunup, yüceltsinler, O’nu tesbih etsinler manasındadır. (Keşşâf) 

وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً  cümlesi de atıf harfi  وَ ’la  تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بُكْرَةً  ve  اَص۪يلاً  zaman zarfıdır.  تُسَبِّحُوهُ  fiiline mütealliktir.

اَص۪يلاً  -  بُكْرَةً  kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı vardır.

Ayetteki cümlelerin hepsi muzari sıygada gelerek hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur.

Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

تُسَبِّحُوهُ  fiili  تسبيح  veya  سبحان  kökünden gelmektedir. Ayette ‘’Onu’’ zamirleri Allah’a râcidir. Allah’ı desteklemek ile kastedilen ise, O’nun dinini ve Resulü’nü desteklemektir. Zamirleri ayıran yani bir kısmını Allah’a, bir kısmını Peygamber’e gönderen, doğrudan uzak bir iş yapmış olur. Fiiller; لِتُؤْمِنُوا , ve  تُعَزِّرُوهُ  ve  تُوَقِّرُوهُۜ  ve  تُسَبِّحُوهُ   şeklinde  تُ  ile de okunmuştur ki bu durumda, Peygamber ve ümmetine hitap edilmektedir. (Keşşâf)

Bu hitap, Peygamberimiz ile ümmeti içindir. Burada tesbih, ya tenzih anlamındadır, yahut namaz kılmak anlamındadır. İbn Abbâs'tan (ra) rivayet olunduğuna göre, burada sabah akşam tesbihinden kastedilen sabah, öğle ve ikindi namazlarıdır. (Ebüssuûd)

“O'na” ve “O'nu” şeklindeki zamirler Allah Teâlâ'ya aittir. Allah'ın (cc) yüceltilmesiyle kastedilen dininin ve peygamberinin yüceltilmesidir. zamirleri ayırıp ilk ikisini Peygamber (sav)’e ait kılan manadan uzaklaşmıştır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)