Hucurât Sûresi 10. Ayet

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟  ...

Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا muhakkak
2 الْمُؤْمِنُونَ mü’minler ا م ن
3 إِخْوَةٌ kardeştirler ا خ و
4 فَأَصْلِحُوا o halde düzeltin ص ل ح
5 بَيْنَ arasını ب ي ن
6 أَخَوَيْكُمْ kardeşlerinizin ا خ و
7 وَاتَّقُوا ve korkun و ق ي
8 اللَّهَ Allah’tan
9 لَعَلَّكُمْ umulur ki
10 تُرْحَمُونَ size rahmet edilsin ر ح م
 

Müminler hem bütün insanlıktan hem de iman kardeşlerinden sorumludurlar; dünyada haksızlığın engellenmesine (Âl-i İmrân 3/108), din ve vicdan özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin uygulanmasına katkıda bulunmak (Nisâ 4/75; Hac 22/40), ülkede ise bunlara ek olarak mümin kardeşler arasındaki anlaşmazlıkları adaletle çözüme kavuşturmak, haksızlıkta ısrar edenlere karşı haklının yanında yer almakla yükümlüdürler. Bu âyet ikinci yükümlülüğe –bunun dayanağı olan kardeşliğin altını çizerek– dikkat çekmektedir.

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 93
 
Riyazus Salihin, 235 Nolu Hadis
Abdulah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:
“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”
(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38, 60;Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbni Mâce, Mukaddime 17)

Riyazus Salihin, 237 Nolu Hadis
Ebû Hureyre  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:
“Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. –Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki– Takvâ buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka müslümana haramdır.” 
(Müslim, Birr 32. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 57; Ebû Dâvûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Duâ 5  (Müslim rivayeti dışındakiler, Enes İbni Mâlik’ten gelmiştir)
 

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ

 

اِنَّـمَٓا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi,  اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا  nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org 

İsim cümlesidir. الْمُؤْمِنُونَ  mübteda olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  اِخْوَةٌ  haber olup lafzen merfûdur. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن اقتتلوا فأصلحوا (Savaşırlarsa aralırını düzeltin) şeklindedir. اَصْلِحُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بَيْنَ  mekân zarfı,  اَصْلِحُوا  fiiline mütealliktir.  اَخَوَيْكُمْ  muzâfun ileyh olup cer alameti  يْ ‘dir. Tesniye kelimeler harf ile irablanır.  İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اتَّقُوا   atıf harfi  وَ ‘la  اَصْلِحُوا ‘ya matuftur.  اتَّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. 

اتَّقُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  وقي ’dir. İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟

 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.  كُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تُرْحَمُونَ۟  fiili  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تُرْحَمُونَ۟  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-ifail olarak mahallen merfûdur.

 

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّمَا  kasr edatıyla tekid edilmiştir. Mübteda ve haber arasındaki kasr,  الْمُؤْمِنُونَ  mevsuf/maksûr,  اِخْوَةٌ  sıfat/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Kasr, izafî veya iddiaîdir. Mübalağa içindir. (Âşûr)

Kasr, iki tekid mesabesindedir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

اِخْوَةٌ  kelimesinde tağlib sanatı vardır. Hem kız hem erkek kardeşler kastedilmiştir. (Kur’ân-ı Kerim Lügatı, Dç. Dr. Mahmud Çanga اِخْوَ mad.)

اِنَّـمَٓا  kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümlede teşbîh-i belîğ vardır. Bu sözün aslı şöyledir: Müminler, birbirlerine merhametli davran­ma ve yardımlaşmanın gerekli olması hususunda kardeş gibidirler. Vech-i şebeh ve teşbih edatı söylenmemiş ve böylece teşbîh-i belîğ olmuştur. Cümle aynı zamanda kasr ifade eder. (Safvetü’t Tefâsir)

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ  [Müminler ancak kardeştir.]  çünkü kökleri birdir; o da ebedî hayatı kazandıran imandır. Bu da düzeltme emrinin gerekçe ve onayıdır. Bunun içindir ki, onu فَ  harfi ile birlikte tekrar ve:  فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ [ Kardeşlerinizin aralarını bulun.] buyurmuştur. Zamirin yerine zahir ismi koyması ve emredilenlere muzâf kılması, bunu kafalara iyice yerleştirmek ve konuya özendirmek içindir. İki kardeşin zikredilmesi de tartışmanın en az iki kimse arasında çıkacağındandır.  اَخَوَيْكُمْ  şeklinde iki kardeşten Evs ile Hazrec kabileleri murad edildiği de söylenmiştir. (Beyzâvî)

اِنَّمَا  edatı, hasr (sadece-ancak) manasına gelip, "Bu kardeşlik, sadece müminler arasındadır. Fakat mümin ile kâfir arasında kardeşlik söz konusu olamaz" demektir. Çünkü burada cihet-i câmia (toplayıcı unsur), İslâm'dır. İşte bundan ötürü, bir müslüman ölse ve onun da kâfir bir kardeşi olsa, malı kafir kardeşine değil de, müslümanlara kalır. Kafirin durumu da böyledir. Çünkü nesebte muteber olan baba, şer'an baba olan babadır. Öyle ki bir adamın, zina sonucu olan iki çocuğu birbirine varis olamazlar. Kâfirlik de tıpkı fasit olan cihet-i câmiadır. O halde bu, aciz (yetersiz) olan bir cihet-i câmia (müşterek nokta) olmuş olur ve tam bir kardeşlik sağlayamaz. İşte bundan ötürü, birisi kâfir olarak ölse ve bunun müslüman kardeşi olsa, kendisine başka neseben varis olacak kimse de bulunmasa, bunun malı kâfirlere verilemez. Binaenaleyh eğer dinleri onları gerçek kardeş yapmış olsaydı, o zaman, tıpkı varisi bulunmadığında müslümanın malı bütün müslümanlara ait olduğu gibi kâfirin malı da kâfire ait olurdu.(Fahreddin er-Râzî)

Ayeti kerime, hayatın sebebi olmaları bakımından imanın babaya benzetilmesi esasına dayanan, teşbihi beliğ kabilindendir. (Rûhu’l Beyân)   


فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. Takdiri,  إن اقتتلوا (Savaşırlarsa) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan  فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَخَوَيْكُمْ ’e muzaf olan  بَيْنَ  mekân zarfı  اَصْلِحُوا  fiiline mütealliktir. İzafet az sözle çok mana ifade etmek amacına matuftur.

اِخْوَةٌ ’den sonra zamir yerine  اَخَوَيْكُمْ  şeklinde zahir isim gelmesi, konunun önemine dikkat çekmek için yapılan ıtnâbtır. 

اَخَوَيْكُمْ - اِخْوَةٌ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَاتَّقُوا اللّٰهَ  cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.


 لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟

 

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Vukuu mümkün durumlarda kullanılan tereccî harfi  لَعَلَّ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi, gayrı talebî işaî isnaddır.

“Umulur ki” anlamında olan  لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbn Âşûr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Recâ harfi  لَعَلَّ , isteme anlamı için istiare edilmiştir. Dikkat edilirse kendisine, -sanki talep edesiniz diye, şükredesiniz diye deniyormuşçasına- gerekçelendirme lâm’ının fonksiyonu icra ettirilmiştir. (Keşşâf)

 عسى أن ترحموا  değil de  لعلكم ترحمون  buyurulması bu ifadenin hem şimdiki zaman hem de gelecek zaman ifade etmesidir. Çünkü başında istikbal harfi olmaksızın gelen muzari fiil hem şimdiki zaman hem de gelecek zaman ifade eder.

عسى أن ترحموا  ifadesi ise, sadece gelecek zamanı ifade eder, çünkü manasını gelecek zamana çeviren  أن  harfiyle birlikte gelmiştir. Dolayısıyla bu şimdiki zamanda değil, gelecek zamanda meydana gelecektir. Halbuki rahmet hem şimdiki zamanda hem de gelecek zamanda ve her zaman ümit edilir. Dolayısıyla ayette gelen ifade evladır.

Başka bir şey de:  لعلكم ترحمون  ibaresinde iki kere hitap zamiri geçmiştir. Biri  كم  zamiri, diğeri de و ‘dır. Halbuki  عسى أن ترحموا  ibaresinde hitap zamiri sadece bir kere yer alır. Dolayısıyla ayetteki ibare daha kuvvetli ve tekidlidir. Çünkü isnad tekrarlanmıştır. Yani böylece rahmetin vuku bulacağı onlara iki kere isnad edilmiştir.

Üçüncü olarak;  لعلكم ترحمون  ibaresi isim cümlesi, عسى أن ترحموا  ibaresi ise fiil cümlesidir. Bilindiği gibi isim cümlesi fiil cümlesinden daha kuvvetlidir. Dolayısıyla bu cümlenin ifade ettiği rahmet ümidi daha kuvvetlidir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 220) 

Cümlede müsned olan  تُرْحَمُونَ۟ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)