Hucurât Sûresi 8. Ayet

فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَنِعْمَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ  ...

Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَضْلًا bir lutuftur ف ض ل
2 مِنَ -tan
3 اللَّهِ Allah-
4 وَنِعْمَةً ve ni’metdir ن ع م
5 وَاللَّهُ ve Allah
6 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
7 حَكِيمٌ hakimdir ح ك م
 
Bilin ki Allah’ın elçisi aranızdadır. Birçok durumda o sizin dediklerinizi yapsaydı işiniz kötüye giderdi, fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu gönlünüze sindirdi; inkârcılığı, yoldan çıkmayı ve emre aykırı davranmayı da size çirkin gösterdi. Allah tarafından bahşedilmiş bir lutuf, bir nimet olarak doğru yolu bulmuş olanlar işte onlardır (bu vasıflara sahip olan sizlersiniz). Allah her şeyi bilmekte, yerli yerince yapmaktadır.
 

فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَنِعْمَةًۜ

 

فَضْلاً , masdardan naib mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri, تفضّل فضلا (Bir faziletle üstün kıldı)  şeklindedir. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  فَضْلاً ‘e mütealliktir.  نِعْمَةً  atıf harfi وَ ‘la  فَضْلاً ‘e matuftur. 


 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ta’liliyye olması da caizdir. İsim cümlesidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.  عَل۪يمٌ  haber olup lafzen merfûdur.  حَك۪يمٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur. 

عَل۪يمٌ - حَك۪يمٌ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَنِعْمَةًۜ 

 

Ta’liliyye olarak gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

فَضْلاً , mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri,  تفضّل فضلا  (Bir faziletle üstün kıldı) olan fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

مِنَ اللّٰهِ  car mecruru, فَضْلاً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

نِعْمَةً  ve  فَضْلاً  kelimelerindeki nekrelik, tazim ve kesret ifade eder. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Ayetteki, فَضْلاً  ile  نِعْمَةً  arasındaki fark nedir? Biz deriz ki:  فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ [Allah'tan olan fadl] ifadesi, Allah'ın katındaki güzel şeylere, hayırlara, iyiliklere ve Allah'ın da, bunlardan müstağni olduğuna;  نِعْمَةً ‘in ise, kula galip oluşuna ve onu, gelip bulana, kulun da kendisine muhtaç olduğu şeylere bir işarettir. Çünkü  فَضْلاً , aslında, bir fazlalık manasını ifade eder. Çünkü, Allah'ın katında, kendisine ihtiyaç duymadığı rahmet hazineleri vardır. Ve O, oradan, kullarına, kulların hiçbir surette ihtiyaç içinde kalmayacakları şeyler gönderir. Nimet ise, bir acıma ve merhameti ifade eder ki bu, kul sebebiyle olmuştur. (Fahreddin er-Râzî)


 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

Ayetin ikinci cümlesindeki  وَ , ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle gelerek tekrarı, Allah’ın mutlak ilim sahibi olduğunu müminlerin hallerini ve birbirlerine olan meziyet ve üstünlüklerini bildiğini, müminlerin faziletlilerine başarı lütuf ve nimetini bahşeylerken de hikmetli olduğunu vurgulamak için yapılan ıtnâbdır. Bu tekrarda cinas, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Ayrıca ayette mütekellim Allah Teala olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd vardır.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَل۪يمٌ  - حَك۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Haber olan iki vasfın aralarında و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Allah’ın  عَل۪يمٌ  ve  حَك۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

عَل۪يمٌ  ve  حَك۪يمٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.