اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ
Hemze istîfham, فَ atıf harfidir. لَا يَتُوبُونَ cümlesi mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أ يثبتون على عقائدهم الباطلة فلا يتوبون (Batıl inançlarında devam ediyor ve tövbe etmiyorlar mı?) şeklindedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَتُوبُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَى اللّٰهِ car mecruru يَتُوبُونَ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. يَسْتَغْفِرُونَهُ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
يَسْتَغْفِرُونَهُ fiili, sülâsî mücerrede, üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi غفر’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.
غَفُورࣱ mübtedanın birinci, رَّحِیمࣱ ise ikinci haberidir.
اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ
İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أ يثبتون على عقائدهم الباطلة فلا يتوبون (Batıl inançlarında devam ediyor ve tövbe etmiyorlar mı?) olabilir.
İnkârî istifham olan bu cümle, kınama ve azarlama manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Menfi muzari fiil sıygasında olan cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafzâ-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
Aynı üsluptaki وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ cümlesi makabline matuftur.
يَتُوبُونَ - يَسْتَغْفِرُونَهُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk, [Hala Allah’a tövbe edip O’nun mağfiretini istemeyecekler mi onlar?] buyurmuştur. Ferrâ, bu üslup hakkında, “Bu, Allah Teâlâ’nın, içkinin haram kılınması ile ilgili olarak gelmiş olan فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ [Artık vazgeçtiniz değil mi?] (Maide Suresi, 91) buyruğunda olduğu gibi istifham şeklinde bir emirdir.” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)
وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
İstînâfiyye olan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlesi sübut ifade eder.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması, telezzüz ve teberrük içindir.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Allah’ın غَفُورٌ ve رَح۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.
Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Bu tezyîl daha önceki günahlardan tövbe edeni affetmesi dolayısıyla Allah Teala’ya sena içindir. Çünkü غَفُورٌ- رَح۪يمٌ kelimelerinin ikisi de mübalağa kalıbındadır ve affetmenin ve merhametin kuvvetini, şiddetini ifade eder. Bunun için tövbe edip istiğfar edenden rahmetiyle azabı kaldırır ve geçmiş günahlarını affeder. (Âşûr)