مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَا | değildir |
|
2 | الْمَسِيحُ | Mesih |
|
3 | ابْنُ | oğlu |
|
4 | مَرْيَمَ | Meryem |
|
5 | إِلَّا | ancak |
|
6 | رَسُولٌ | bir elçidir |
|
7 | قَدْ | muhakkak |
|
8 | خَلَتْ | gelip geçmiştir |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | قَبْلِهِ | ondan önce de |
|
11 | الرُّسُلُ | elçiler |
|
12 | وَأُمُّهُ | ve annesi de |
|
13 | صِدِّيقَةٌ | dosdoğruydu |
|
14 | كَانَا | ikisi de |
|
15 | يَأْكُلَانِ | yerlerdi |
|
16 | الطَّعَامَ | yemek |
|
17 | انْظُرْ | bak |
|
18 | كَيْفَ | nasıl |
|
19 | نُبَيِّنُ | açıklıyoruz |
|
20 | لَهُمُ | onlara |
|
21 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
22 | ثُمَّ | sonra |
|
23 | انْظُرْ | bak |
|
24 | أَنَّىٰ | nasıl |
|
25 | يُؤْفَكُونَ | çevriliyorlar |
|
مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ
İsim cümlesidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. الْمَس۪يحُ mübteda olup lafzen merfûdur.
ابْنُ ise الْمَس۪يحُ ’nun sıfatı veya bedelidir. مَرْيَمَ muzâfun ileyh olup gayr-i munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
اِلَّا hasr edatıdır. رَسُولٌ haber olup lafzen merfûdur.
Fiil cümlesidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَلَتْ fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş bir elif üzerine mukadder fetha üzerine mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir.
مِنْ قَبْلِهِ car mecruru خَلَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الرُّسُلُ fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اُمُّهُ mübtedadır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur. صِدّ۪يقَةٌ haber olup lafzen merfûdur.
كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ
كَانَا nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
Muttasıl zamir elif كَانَا ’nın ismidir. يَأْكُلَانِ fiili كَانَا ’nın haberi olarak mahallen mansubtur. يَأْكُلَانِ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur.
الطَّعَامَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ
Fiil cümlesidir. اُنْظُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت’dir. كَيْفَ istifham ismi نُبَيِّنُ fiilinin hali olarak mahallen mansubtur. نُبَيِّنُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
لَهُمُ car mecruru نُبَيِّنُ fiiline müteallıktır. الْاٰيَاتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. انْظُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت ’dir.
اَنّٰى istifham ismi يُؤْفَكُونَ fiilinin hali olarak mahallen mansubtur. يُؤْفَكُونَ fiili نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ
Ayetin istînâfiyye olan ilk cümlesi menfi isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır.
Nefy harfi ve istisna edatıyla oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Mübteda ve haber arasında, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. الْمَس۪يحُ maksûr, haber olan رَسُولٌ maksûrun aleyhtir.
رَسُولٌ için sıfat olarak gelen قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ cümlesi, tahkik harfi قَدْ ‘la tekid edilmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Sıfat cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
رَسُولٌ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌ cümlesi istînafa matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُمُّهُ izafeti muzâfın şanı içindir.
وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌ [Annesi doğru sözlüdür] yani babası konusunda iftira atıyorlar ama o doğruyu söylüyor.
Burada kâfirlerinÎsâ (as)’ın ilâh olduğuna inandıkları zikredilmiş. Çünkü onlar “İlâh üçün üçüncüsüdür.” diyorlardı. Bunun için buradaki kasr ifrad değil, kalbdir. itikatları ters çevrilmiştir. Îsâ (as) resullüğe tahsis edilmiştir. Onların itikadında olduğu gibi ilâhlık mertebesi yoktur. Hristiyanların inancını Allah Teâlâ; [O, resulden başka birşey değildir.] buyurarak ters çevirmiştir. Onun için bu ayet kasr-ı kalbe örnek teşkil eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ
Beyanî istînaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. كَانَ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiil oluşu hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği de muhatabın dikkatini canlı tutar.
يَأْكُلَانِ - الطَّعَامَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ [Onlar da yemek yer] ibaresinde kevn-i lâhik alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Onlar da sizin gibi tuvalete gider diyeceğine, “yemek yerler” buyurulmuştur. Daha sonra olacak şeyi söylemek manasında öncesi zikredilmiştir. Bu; edebî bir üsluptur.
كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ [Onlar da yemek yer] ibaresi Îsâ (as)’ın ve annesinin ilâh olmadığı şeklindeki kasr üslubunun delili olarak gelmiştir. (Âşûr)
“Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece bir resuldür.”
Bu istînâf cümlesi, kaçınılmaz bir hakikati tespit ve Îsâ (as) ile annesinin gerçek hallerini belirler. Bunun için önce Îsâ (as) ile annesini en mükemmel insanlar zümresine dahil eden kemâl sıfatlarından en şereflisine; sonra da kendileri ile bütün beşer hatta hayvan fertleri arasında müşterek bir başka vasfa işaret edilir.
Amaç; Hristiyanları, Îsâ (as) ile annesi hakkında uydurdukları şeylerden tedricî olarak aşağı indirmek ve onları tövbe istiğfara irşad etmekdir.
Yani Îsâ (as)’ın en yüksek sıfatı risalede sınırlıdır; onu asla geçecek değildir. (Fahreddin er-Râzî, Elmalılı Hamdi Yazır)
اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Soru ismi كَيْفَ hal olarak gelmiştir. İstifham üslubunda talebi inşâî isnad olan كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ cümlesi اُنْظُرْ fiilinin mef’ûlü konumundadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve azarlama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Önceki cümledeki gaib zamirden bu cümlede azamet zamirine iltifat vardır.
Aynı üslupla gelen son cümle ثُمَّ , انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ atıf harfiyle makabline atfedilmiştir.
اُنْظُرْ fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Taaccübün mübalağa anlamını taşıyan bu tekrar, bizi düşünmeye sevk eder. Onların halinin şaşılacak durumuna dikkat çeker.
كَيْفَ istifham ismi انْظُرْ fiilinin iki mef’ûlunun yerine almıştır. Mef’ûlun bihi olarak gelmiştir. Mana “Bu sorunun cevabını düşün!” şeklindedir. Burada soru ile kinayeten taaccüp manası kastedilmiştir. “Bunu düşün! Bu konuda düşünen kişinin O’nun yüceliğinin bu kadar açık ve net oluşuna hayran kaldığını göreceksiniz.” manasındadır. الآياتُ kelimesi آيَةٍ kelimesinin çoğuludur. Arzu edilen, aranan şeyin bulunduğunun alametidir. Ayetler kinaye yoluyla hüccet, burhan manasında kullanılmıştır. Ayetler arzu edilen, aranan mekâna götüren yola benzetilmiştir. (Âşûr)
أنّى istifham ismi olup مِن أيْنَ manasındadır. Ama كَيْفَ manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
Bu kelam, hiçbir şaibe kalmayacak şekilde hakikat dile getirilmesine rağmen yine de şuurlanmayıp İsa ile annesinin tanrı oldukları iddiasını sürdürenlerin hallerinin ne kadar yanlış olduğunu vurgular. (Ebüssuûd)
ثُمَّ kelimesinin tekrarı, iki acayip şey arasındaki farklılığı göstermek içindir. (Ebüssuûd) Yani mertebe için gelmiştir.