Mâide Sûresi 76. Ayet

قُلْ اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاًۜ وَاللّٰهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ  ...

(Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 أَتَعْبُدُونَ mi tapıyorsunuz? ع ب د
3 مِنْ
4 دُونِ bırakıp د و ن
5 اللَّهِ Allah’ı
6 مَا şeylere
7 لَا
8 يَمْلِكُ gücü yetmeyen م ل ك
9 لَكُمْ size
10 ضَرًّا zarar vermeye ض ر ر
11 وَلَا ve
12 نَفْعًا fayda vermeğe ن ف ع
13 وَاللَّهُ Allah
14 هُوَ odur ki
15 السَّمِيعُ işitendir س م ع
16 الْعَلِيمُ bilendir ع ل م
 

قُلْ اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاًۜ 


Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir. Mekulü’l-kavli,  اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

Hemze istîfham harfidir.  تَعْبُدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ دُونِ  car mecruru  مَا ’nın mahzuf haline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh kesra ile mecrurdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَمْلِكُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَمْلِكُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

لَكُمْ  car mecruru  ضَرًّا ’ın mahzuf haline müteallıktır.  ضَرًّا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  نَفْعًا  kelimesi  ضَرًّا’e matuftur. 


 وَاللّٰهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ


İsim cümlesidir.  وَ  haliyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. Munfasıl zamir  هُوَ  fasıl zamiridir. 

السَّم۪يعُ  mübtedanın birinci,  الْعَل۪يمُ  ise ikinci haberidir.

 
 

قُلْ اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاًۜ


Müstenefe olan cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan …اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mef’ûl konumundaki ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası menfi muzari fiil sıygasıyla gelmiş faide-i haber talebî kelamdır. 

Nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid etmiştir.

نَفْعًا  tezat sebebiyle  ضَرًّا’a atfedilmiştir. Kelimelerdeki tenvin “hiçbir” anlamındadır. Nefy siyakında nekre, selbin umumuna işarettir. Bu kelimeler arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Müphem yapısı nedeniyle mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

Burada fayda ve zarar vermeyen kişiden maksat peygamberdir. Onun hakkında akıllı varlıklar için kullanılan  مَنْ  değil de akılsızlar için kullanılan  مَا  harfinin tercih edilmesi tanrılık vasfından tamamen uzak olduğunu tespit etmek içindir. (Âşûr)

Zararın faydadan önce zikredilmesi zarardan sakınmanın fayda aramaktan daha önemli olması sebebiyledir. Defi mazarrat, celbi menfaatten öncedir. Önce zararı uzaklaştırmak sonra hayrın celbi gelir.

لَا يَمْلِكُ  cümlesi  لا يقدر  manasındadır.

Buradaki soru Allah’tan başkasına tapan bütün müşrikler ve Hristiyanlara yönelik olup azarlama ve yaptıklarının yanlış olduğunu ifade etmek içindir, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. مِنْ  harfi de tekid içindir.  دُونَ  kelimesi başkalarını ifade eden bir isimdir, سِوى  kelimesinin müradifidir. (Âşûr)

Bu ayet, Hristiyanların görüşünün yanlış olduğuna bir başka delil olup çeşitli deliller ihtiva eden bir ifadedir.

a. Yahudiler, Hazret-i Îsâ’ya düşmanca davranıyor ve ona kötülük yapmaya yöneliyorlardı. Buna karşılık, Hazret-i Îsâ onlara hiçbir zarar veremiyordu; yine onun havarileri, arkadaşları ve dostları, onu seviyorlardı ama buna rağmen Hazret-i Îsâ, onlara hiçbir dünyevî fayda temin edemiyordu. Binaenaleyh zarar vermekten ve fayda temin etmekten aciz olan kimsenin, bir ilâh olması nasıl düşünülebilir?

b. Hristiyanlara göre Yahudiler Hazreti İsa’yı çarmıha germişler ve onun kaburgalarını paramparça etmişlerdi. Hazret-i Îsâ susayıp onlardan su isteyince de onlar onun burun deliklerine sirke dökmüşlerdi. İşte bu derece zayıf olan bir kimsenin, bir ilâh olması nasıl makul ve akla uygun olabilir?

c. Âlemlerin ilâhı olanın, kendisi dışındaki her şeyden müstağni; kendisi dışındaki her şeyin de O’na muhtaç olması gerekir. Şayet Hazreti Îsâ böyle olsaydı, onun Allah’a ibadetle meşgul olması imkânsız olurdu. Çünkü ilâh olan başka bir şeye tapmaz. İlâha ibadet edense ancak kuldur. Hazreti Îsâ’nın ibadetlere ve taatlere devam etmiş olduğu tevatür yoluyla bilinince biz, onun bunları, faydaları temin, zararı da def etme hususunda başkasına muhtaç olduğu için yapmış olduğunu anlamış oluruz. Bu durumda olan kimse nasıl kullara fayda ulaştırmaya ve onlardan zararları savuşturmaya kadir olabilir? Bu durumda olduğuna göre o da diğer kullar gibi bir kuldur. (Fahreddin er-Râzî)


 وَاللّٰهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ


وَ  haliyye veya istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesidir. Fasıl zamiri ve müsnedin tarifiyle tekid edilmiştir.

Allah Teâlâ’nın isimleri  السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ  şeklinde marife olarak gelmiştir. Böylece bu iki sıfata sahip olan tek zatın O olduğu, hiçbir benzeri olmadığı ifade edilmiştir. İddiaî bir kasrdır. Bu sıfatlardaki kemalini ifade eder. 

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

Müsnedün ileyhin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve mehabeti artırmak amacına matuftur. 

السَّم۪يعُ - الْعَل۪يمُ  kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Ayetlerin sonunda gelen esma-i hüsna bazen harf-i tarifle bazen de tenvinle gelir.

Nekre gelişi tazime, elif-lam’lı gelişi de kemalata delalet eder. Burada marife gelmiştir. Onun işitici ve bilici oluşunun benzersizliğini ifade etmiştir.

Bu ayrımlar ayetin bağlamı ile alakalıdır. Yoksa elbette hepsinde kemâlat anlamı ve tazim vardır.

Allah ismi mehabeti artırmak için tekrarlanmıştır. 

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır.

Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Hz. İsa’ya ve annesine kulluk etmeyi üç şekilde iptal etmiştir: Kasr üslubu, fasıl zamiri ve muhalefet ifade etmesi dolayısıyla gelen hal cümlesiyle. (Âşûr)