قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُٓوا اَهْوَٓاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَاَضَلُّوا كَث۪يراً وَضَلُّوا عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | يَا أَهْلَ | ehli |
|
3 | الْكِتَابِ | Kitap |
|
4 | لَا |
|
|
5 | تَغْلُوا | aşırılığa dalmayın |
|
6 | فِي |
|
|
7 | دِينِكُمْ | dininizde |
|
8 | غَيْرَ |
|
|
9 | الْحَقِّ | haksız yere |
|
10 | وَلَا |
|
|
11 | تَتَّبِعُوا | ve uymayın |
|
12 | أَهْوَاءَ | keyiflerine |
|
13 | قَوْمٍ | bir milletin |
|
14 | قَدْ | kesin olarak |
|
15 | ضَلُّوا | sapmış |
|
16 | مِنْ |
|
|
17 | قَبْلُ | önceden |
|
18 | وَأَضَلُّوا | ve saptırmış |
|
19 | كَثِيرًا | birçoğunu da |
|
20 | وَضَلُّوا | ve şaşmış |
|
21 | عَنْ | -ndan |
|
22 | سَوَاءِ | doğrusu- |
|
23 | السَّبِيلِ | yolun |
|
Yukardaki sesleniş, Kitap Ehli’ni kurtarmaya yönelik son çağrıdır. Bu çağrı onları sapıklıkların, çatışmaların, keyfi arzuların ve ihtirasların bataklığından çıkarmayı amaçlıyor. Daha önce sapmış, bir çoklarını saptırmış ve düz yolu şaşırmış kimselerin gırtlaklarına kadar gömüldükleri sapıklıklardan, çatışmalardan, keyfi arzulardan ve ihtiraslardan yakalarını kurtarmalarını öğütlüyor. Yukardaki çağrı ile bağlanan bu noktada birazcık durarak şu üç önemli gerçeğe kısaca değinmek istiyoruz:
Birinci gerçek: İslâm sistemi, inanca ilişkin düşünceyi doğrultmak, düzeltmek için yoğun bir çaba harcıyor; bu düşünceyi; Allah’ın kayıtsız-şartsız birliği temeline oturtmaya çalışıyor; bu tevhid ilkesini, Kitap Ehli’nin inançlarını bozan paganizmin ve müşrikliğin izlerinden, sızıntılarından arındırmaya özeniyor; insanlara, ilahlık kavramının özünü tanıtmaya gayret ediyor; onları, ilahlığın karakteristik özelliklerini yüce Allah’ın tekelinde görmeye, gerek bir takım insanları ve gerekse başka yaratıkları bu karakteristik özelliklere ortak etmemeye çağırıyor.
İnanca ilişkin düşünceyi berraklaştırmak için, eksiksiz ve kesin tevhid temeline yönelten bu olağanüstü özen bize açıkça gösterir ki, bu düzeltme işlemi son derece önemlidir, ayrıca inanca ilişkin düşünce, insan hayatının gerek yapılanmasında ve gerekse sağlıklı işleyişinde hayati bir fonksiyona sâhiptir; bunların yanısıra İslâm inancı, bütün insan faaliyetlerinin ve bütün insanlar arası ilişkilerin temeli ve ana ekseni saymaktadır.
İkinci gerçek: Kur’an-ı kerim “Allah, Meryemoğlu Mesih'(İsa)dır” ve “Allah, üç kutsal unsurun üçüncüsüdür” diyenlerin kesinlikle kafir olduklarını belirtiyor. Yüce Allah’ın bu sözünden sonra artık müslümana söylenecek başka söz düşmez. Yüce Allah, “bu adamlar bu saçma sözleri gerekçesi ile kafirdirler” diye, buyururken bu kimseleri, yani bu tür sözler söyleyen hristiyanları ilahî kaynaklı bir dinin mensupları saymak, müslümana yakışmaz.
Gerçi İslâm daha önce dediğimiz gibi, hiç kimseyi kendi inancını bırakarak İslâm’a girmeye zorlamaz, ama müslüman olmayanların sapık inançlarına “Bunlar, yüce Allah’ın hoşlandığı türden birer dindir” demez. Tersine, yukarda okuduğumuz ayetler bu sapıklıkların kâfirlik gerekçesi olduğunu, kâfirliğin de asla yüce Allah’ı hoşnut edecek bir din olamayacağını açık açık söylemektedirler.
Üçüncü gerçek: Bu gerçek, ilk iki gerçeğin zorunlu sonucudur ve şudur: İslâm’ın insanlara öğrettiği biçimde Allah’ın birliğini onaylayan ve Peygamberimizin getirdiği şekli ile İslâm’ın Allah katından gelmiş tek “din” olduğuna inanan bir müslüman, sözünü ettiğimiz Kitap Ehli’nden biri ile dostluk ve işbirliği ilişkisi kuramaz, bunun imkanı yoktur.
Bundan dolayı inkarcı materyalizm ve ateizm karşısında ortak bir mücadele cephesi oluşturmak amacı ile bütün sözde “dinler”in işbirliği yapmasını söylemek, İslâm tarafından ciddiye alınması düşünülemeyecek anlamsız, boş bir sözdür. Çünkü temel inanç ilkeleri konusunda böylesine uçurum çapında ayrılıklar olunca, artık diğer konularda uzlaşmaya imkan kalmaz. Sebebine gelince; İslâm’a göre hayattaki herşey en başta inanç temeline dayanır.
İSRAİLOĞULLARININ TARİHİ
Son olarak İsrail oğullarına gönderilen peygamberlerin tarih boyunca İsrailoğullarının kafirlerine karşı tutumlarını ortaya koyan kapsamlı bir açıklama geliyor. Bu peygamberlerin (salat ve selam üzerlerine olsun) tutumları Hz. Davud’un ve Hz. İsa’nın tutumları ile somutlaştırılmıştır. Bu iki peygamber de İsrailoğullarının kafirlerini lanetlemiştir. Allah da onların beddualarını kabul etmiştir. Çünkü İsrailoğulları isyankardı, zalimdi. Sosyal açıdan çözülmüşlerdi. Kötülüğe karşı susmayı tercih ediyor, içlerinde yayılan kötülüğe engel olmaya çalışmıyorlardı. Kafirleri dost ediniyorlardı. Bu nedenle Allah’ın gazabına ve lanetine uğradılar. Sonsuza dek cehennemlik oldular.
Fizilal-il Kur’an/ Seyyid Kutub
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُٓوا اَهْوَٓاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَاَضَلُّوا كَث۪يراً وَضَلُّوا عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ۟
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت’dir. Mekulü’l-kavli, يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ ’dir.
يَٓا nida harfidir. اَهْلَ münadadır. الْكِتَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Nidanın cevabı لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ ’dir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَغْلُوا fiili ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪ي د۪ينِكُمْ car mecruru تَغْلُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
غَيْرَ mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri, غلوّا غير الحقّ (Haksız bir aşırılık) şeklindedir. الْحَقِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعُٓوا fiili ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَهْوَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. قَوْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ cümlesi قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
قَدْ tahkik harfidir. ضَلُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ قَبْلُ car mecruru ضَلُّوا fiiline mütellıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ muzâfun ileyhleri hazfedilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ قَبْلُ sözünün manası مِن قَبْلِكم’dur. Arap kelamında, دُونَ ,قَبْلُ ,بَعْدُ ,غَيْرُ ,حَسْبُ ve cihet isimlerinin muzâfun ileyhlerinin hazfedilmesi yaygındır. Bu durumda bu isimler damme üzere mebni olur. (Âşûr)
اَضَلُّوا كَث۪يرًا cümlesi atıf harfi وَ ’la ضَلُّوا ’ye matuftur. اَضَلُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَث۪يرًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. ضَلُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَنْ سَوَٓاءِ car mecruru ضَلُّوا fiiline müteallıktır. السَّب۪يلِ۟ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تَتَّبِعُٓوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftial babındadır. Sülâsîsi تبع ‘dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُٓوا اَهْوَٓاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَاَضَلُّوا كَث۪يراً وَضَلُّوا عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ۟
Müstenefe olan cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan …يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu nida kitap ehlini kurtarmaya yönelik son çağrıdır.
Nidanın cevabı olan …لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
غَيْرَ, mef’ûlü mutlak olan mahzuf masdarın sıfatıdır.
Aynı üsluptaki لَا تَتَّبِعُٓوا اَهْوَٓاءَ قَوْمٍ cümlesi, nidanın cevabına matuftur.
وَلَا تَتَّبِعُٓوا اَهْوَٓاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ sözü “haddi aşmanın yasaklanmasına” atfedilmiştir. Cümle, umumun hususa atfı babındandır. (Âşûr)
Tahkik harfi قَدْ ’la tekid edilmiş قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ cümlesi قَوْمٍ için sıfattır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Aynı üsluptaki müteakip iki cümle hükümde ortaklık nedeniyle bu cümleye atfedilmiştir. Sıfat cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
قَوْمٍ ’deki tenvin tahkir ifade eder.
اَضَلُّوا - ضَلُّوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ضَلُّوا fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Bu tekrar kavmin delaletini belirtmekte mübalağa anlamı taşır.
سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ۟ ifadesi İslam dininden istiaredir. (Âşûr)
Ayet, kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyanların umumuna hitaptır. (Âşûr)
Allah Teâlâ, ilk önce Yahudilerin ikinci olarak da Hristiyanların batılları ile ilgili beyanatta bulunup bunların yanlış ve asılsız olduğu hususunda pek kesin ve kuvvetli deliller getirince daha sonra her iki güruha da şöyle hitap edip, “Ey ehl-i kitap dininizde haksız yere haddi aşmayın.” buyurmuştur. Bu hitaptaki “gulüv”, ihmal etmenin zıddı olup “haddi aşmak” manasındadır. Bu böyledir, çünkü hak (gerçek) ifrat ve tefrit aşırılıklarının tam ortasında bulunur. Allah’ın dini de ya haddi aşma ya da ihmal etme aşırılıkları ortasındadır. Ayetteki, “haksız yere” tabiri, mef’ûlu mutlak olan mahzuf bir kelimenin sıfatıdır. Buna göre kelamın takdiri, “Dininizde haksız bir haddi aşma ile haddi aşmayın.” yani “Batıl bir haddi aşma ile haddi aşmayın.” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)