لُعِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَلٰى لِسَانِ دَاوُ۫دَ وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لُعِنَ | la’net edilmiştir |
|
2 | الَّذِينَ | kimselere |
|
3 | كَفَرُوا | inkar eden |
|
4 | مِنْ | -ndan |
|
5 | بَنِي | oğulları- |
|
6 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
7 | عَلَىٰ | ile |
|
8 | لِسَانِ | dili |
|
9 | دَاوُودَ | Davud |
|
10 | وَعِيسَى | ve Îsa |
|
11 | ابْنِ | oğlu |
|
12 | مَرْيَمَ | Meryem |
|
13 | ذَٰلِكَ | bu |
|
14 | بِمَا | sebebiyledir |
|
15 | عَصَوْا | isyan etmeleri |
|
16 | وَكَانُوا | ve (sebebiyledir) |
|
17 | يَعْتَدُونَ | saldırmaları |
|
Böylece İsrailoğullarının küfür, isyan ve lanet dolu köklü tarihleri olduğu ortaya çıkıyor. Onları doğru yola iletmek ve kurtarmak için gönderilen peygamberlerinin, sonunda onları lanetlemekten ve Allah’ın hidayetinden kovulmalarını dilemekten başka çare bulamadıkları, Allah’ın da bu peygamberlerin beddualarını kabul edip İsrailoğullarını gazabına ve lanetine uğrattığı anlaşılıyor.
“İsrailoğullarından kâfir olanlar” kendilerine göre kitabı tahrif edenler -bu surenin bir çok yerinde ve başka sûrelerde geçtiği gibi- Allah’ın şeriatını yürürlüğe koymayanlar (O’nun hükmüne başvurmayanlar), tüm peygamberlere yardım edeceklerine, onları destekleyeceklerine ve onlara uyacaklarına dair verdikleri sözlerinde durmayanlardır.
“Bu lanetlenmelerinin sebebi, onların Allah’a karşı gelmeleri ve O’nun sınırlarını çiğnemeleri idi.”
Bu öyle bir isyankârlık ve zalimliktir ki, hem akidelerinin hem de ahlâklarının her alanında somut biçimde gözlenebilmektedir. Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerimde de ayetleri ile açıkladığı gibi, İsrailoğullarının tarihi zulümler ve isyanlarla doludur.
İsrailoğulları toplumunda isyankârlık ve zalimlik bireysel eylemlerden ibaret değildi. Bu sıfatlar sonunda, bu topluluğun karakteri haline gelmiştir. Toplum bu kötülüklere karşı sessiz kalmış onlardan tiksinmemiş ve engellemeye kalkmamıştır.
Fizilal-il Kur’an/ Seyyid Kutub
لُعِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَلٰى لِسَانِ دَاوُ۫دَ وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۜ
Fiil cümlesidir. لُعِنَ meçhul mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ بَن۪ٓي car mecruru كَفَرُوا ’deki failin haline müteallıktır. بَن۪ٓي kelimesi, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti ى ’dir.
اِسْرَٓاء۪يلَ muzâfun ileyhtir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
عَلٰى لِسَانِ car mecruru لُعِنَ fiiline müteallıktır. دَاوُ۫دَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır.
ع۪يسَى kelimesi atıf harfi وَ ’la دَاوُ۫دَ ismine matuftur. ابْنِ ise ع۪يسَى ’nın sıfatı veya bedelidir. مَرْيَمَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret olan ذٰلِكَ fetha üzere mebni, mübteda olarak mahallen merfûdur. ل buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
عَصَوْا mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَانُوا يَعْتَدُونَ۟ cümlesi atıf harfi وَ ile öncesine matuftur. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و; muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. يَعْتَدُونَ۠ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.
يَعْتَدُونَ۟ fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındandır. Sülâsî mücerredi عَدَوَ ’dir. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
لُعِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَلٰى لِسَانِ دَاوُ۫دَ وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۜ
Meçhul mazi fiil sıygasında gelen cümle istînâfiyedir. İsm-i mevsûlün mazi fiil sıygasında gelen sılası كَفَرُوا, faide-i haber ibtidaî kelamdır. لُعِنَ fiilinin mef’ûlüdür. Mevsûlde, mübhem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
عَلٰى لِسَانِ دَاوُ۫دَ ifadesindeki عَلٰى َharfinde istiare-i tebeiyye vardır. بكلامه yerine لِسَانِ gelmesi mecaz-ı mürselden alete isnaddır. Bununla mübalağa kastedilmiştir. (Medine Balcı - Dergâhu’l Kur’an, Âşûr)
ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
Şibh-i kemâl-i ittisâl sebebiyle fasılla gelen cümle ta’lîliyedir.
Bu istînaf cümlesi, kelamdan çıkan bir suale cevap mahiyetindedir. Sanki “Bu lanetlenme hangi sebepten olmuş?” diye sorulmuş ve bu sorunun cevabı olarak: “Bu korkunç ve iğrenç lanetlenme, onların sürekli isyanları ve aşırı gitmeleri sebebiyle olmuştur.” cevabı verilmiştir. (Ebüssuûd)
İsim cümlesi formunda gelen faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede mübteda işaret ismiyle marife olmuş ve işaret edilenin önemini vurgulamıştır. İsaret isimleri hissî şeyleri işaret etmekte kullanılır. Ayette lanetlenmerine işaret edilmiştir. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cer mahallindeki masdar-ı müevvel mahzuf habere müteallıktır.
Cümlede cer mahallindeki ism-i mevsûl مَا , başındaki harf-i cerle birlikte mahzuf habere müteallıktır. عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ cümlesi mevsûlün, müspet mazi fiil sıygasıyla gelmiş sılası gibi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِمَا kelimesindeki بِ harf-i ceri sebep içindir. (Âşûr)
Ayetin fasılası olan وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠, makabline tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir. كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberinin müspet muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ ibaresinde masdar yerine fiil gelmesi, teceddüt ifadesi içindir.
كَفَرُوا - عَصَوْا - يَعْتَدُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.