وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَذَّبُوا cümlesi sılaya matuftur.
Atıf harflerinden biriyle bir kelimeyi veya bir cümleyi kendinden önce gelen kelimeye veya cümleye bağlamak demektir.
Atıf edatından önce gelen kelime veya cümleye “matufun aleyh”, sonra gelene “matuf” denilir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atfedilemez.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir.
كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاٰيَاتِنَٓا car mecruru كَذَّبُوا fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ cümlesi الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اُو۬لٰٓئِكَ, ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur. اَصْحَابُ haberdir. الْجَح۪يمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَذَّبُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındadır. Sülâsîsi كذب ‘dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.
الْجَح۪يمِ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟
وَ istînâfiyyedir. Ayet isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında tahkir ifade eder. İsm-i mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcîh sanatı vardır.
Mevsûlün sılası كَفَرُوا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. وَ ’la sılaya atfedilen كَذَّبُوا cümlesi de aynı üsluptadır. Atıf sebebi tezâyüftür.
بِاٰيَاتِنَٓا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır.
Mübtedası işaret ismi olan اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ cümlesi, الَّذ۪ينَ için haberdir.
Cehennem ashabının اُو۬لٰٓئِكَ ile işaret edilmesi tahkir amacına matuftur.
Müsnedin izafetle gelmesi, faydayı çoğaltmak içindir.
İsim cümlesi subût ve devam ifade eder. اَصْحَابُ الْجَح۪يم ifadesinde tehekküm istiaresi vardır. Kâfirlerin cehennemde ebedi kalışları, arkadaşların birbirinden ayrılmamasına benzetilmiştir. Arkadaşlar iyi anlaşır, aralarında sevgi vardır. Kâfirlerin de inkâra olan bağlılıklarına, ayrılmamalarına, sevgi duyduklarına tariz vardır. Bu dünyada ayrılmadıkları küfürleri ile ahirette de ayrılmayacaklardır. (Medine Balcı)
كَفَرُوا - كَذَّبُوا arasında mürâât-ı nazîr vardır.
بِاٰيَاتِنَٓا ibaresinde gaibden mütekellime iltifat vardır. Önceki ayette Allah Teâlâ’nın açık ismi geçiyordu.
الْجَح۪يمِ; ahirette ceza görenlerin yaşadığı yeri ifade eden kelimelerden biri olup çok ‘kızışmış ateş’ demektir.
Kur’an-ı Kerim’de göze çarpan kullanımlardan biri de vaat ile vaîdin, terğib (teşvik) ile terhibin (korkutmanın) bir arada zikredilmeleridir. (Ebüssuûd)
Muhsinler (iyilik yapan) böyle, bunlara karşılık “İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar da cehennem ehlidir.” Hristiyanların İslam’a yakınlık ve kabullenmelerine işaret eden bu açıklamada Hristiyanlar önce içlerinde keşişler ve rahipler bulunmakla övülmüştür. (Elmalılı)
Allah’ın ayetlerini yalanlamakla ilgili olduğu halde küfre isnat edilmesi, ayetleri yalanlayanların hallerini açıklamak içindir. Onların zikredilmesi ise onları tasdik edenler münasebetiyledir. Böylece korkutma ve özendirme birleştirilmiş olur. (Beyzâvî)
“İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar da alevli ateşe arkadaştırlar.” buyurmuştur. Bu ayet, cehennemde ebedî kalışın, sadece kâfirler için olduğunu kesin olarak ifade eden bir delildir. Çünkü “Onlar da alevli ateşe arkadaş olacaklardır.” sözü, hasr (sadece) manası ifade eder. Arkadaşlık (dostluk), ayrılmamayı gerektirir. Nitekim devamlı çölde bulunanlara, oradan hiç ayrılmayanlara da “ashab-ı sahra” denilir.(Fahreddin er-Râzî)
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ cümlesinde kasr-ı iddiaî veya kasr-ı hakiki vardır. (Âşûr)