Kaf Sûresi 36. Ayet

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ  ...

Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَمْ ve nicesini
2 أَهْلَكْنَا helak etmiştik ه ل ك
3 قَبْلَهُمْ bunlardan önce ق ب ل
4 مِنْ -dan
5 قَرْنٍ kuşaklar- ق ر ن
6 هُمْ onlar
7 أَشَدُّ daha kuvvetli idi ش د د
8 مِنْهُمْ bunlardan
9 بَطْشًا tutuşu ب ط ش
10 فَنَقَّبُوا gezip dolaşmışlardı ن ق ب
11 فِي
12 الْبِلَادِ ülkelerde ب ل د
13 هَلْ (var) mı?
14 مِنْ hiç
15 مَحِيصٍ kaçacak yer ح ي ص
 

Bu sûrede olduğu gibi başkalarında da, Hz. Peygamber’in muhatabı olan Araplar’dan önce gelip geçmiş topluluklara ve medeniyetlere işaret edilmiş; çok güçlü kavimlerin, bazan izleri bile kalmaksızın yok olup gittikleri, güçlerinin, ihtişamlarının, bilgi ve becerilerinin korkunç âkıbetlerini engelleyemediği anlatılmıştır. Bu anlatılanlardan ve tarih bilgisinden istifade edebilmek ve ibret alabilmek için ya insanda gördüklerini değerlendirerek sonuç çıkarabilecek bir aklî kapasiteye ya da anlatılanları peşin hükümden ve şartlanmışlıklardan arınarak dinlemeye ihtiyaç vardır. Bütün mârifet ve sorumluluk tebliğ edende, anlatanda değildir, dinleyene de iş düşmektedir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 112
 

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَمْ  haberiyye olup mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَهْلَكْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur. 

قَبْلَهُمْ  zaman zarfı,  اَهْلَكْنَا  fiiline mütealliktir.  Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنْ قَرْنٍ  car mecruru  كَمْ ’in temyizidir.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً  cümlesi  قَرْنٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَشَدُّ  haber olup lafzen merfûdur. مِنْهُمْ cer mecruru  اَشَدُّ ‘ye mütealliktir.  بَطْشاً  kelimesi temyiz olup fetha ile mansubdur. 

نَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline matuftur. 

نَقَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْبِلَادِ  car mecruru  نَقَّبُوا  fiiline mütealliktir.  

اَهْلَكْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  هلك ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de  fiilin mücerret manasını ifade eder. 

نَقَّبُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  نقب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ

 

 

İsim cümlesidir.  هَلْ  istifham harfidir.  مِنْ  zaiddir.  مَح۪يصٍ  lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur. Mübtedanın haberi mahzuftur. Takdiri,  لهم  şeklindedir.

 

وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ 

 

وَ , istînâfiyyedir.

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

Soru ismi olan  كَمْ , haberiyedir.  اَهْلَكْنَا  fiilinin mukaddem mef’ûlü olarak mahallen mansubdur ve çokluktan kinayedir.  وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

كَمْ ’in temyizi olan  مِنْ قَرْنٍ  için sıfat konumundaki  هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً  cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır. 

Müsned olan  اَشَدُّ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بَطْشاً  temyiz olarak mansubdur. Temyiz, anlamı güçlendirip tamamlamak için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)

كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ (Onlardan önce nice zamanı yok ettik.) ayetinde mecâz-ı mürsel vardır. Zira  قَرْنٍ , yüz yıl demektir. Helak, o za­man içerisinde yaşayanlar içindir. Dolayısıyle burada zamana isnad cinsinden mecaz vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir) 

فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

فِي الْبِلَادِ  car mecruru  نَقَّبُوا  fiiline mütealliktir.

الْبِلَادِ ‘deki marifelik cins içindir. (Âşûr)

فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ  Yani kuvvetli olduklarından yeri delik deşik etmişler, ölümden kurtulmaya çare aramışlardı. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Bu, hem dünyevî azap ile hem de uhrevî ikabla inzâr etme manasına olan bir ifadedir. O halde daha niçin bu ikisinin arasına, Cenab-ı Hak, [“Cennet, müttakilere ...  yaklaştırılmıştır. Nezdimizde ise daha fazlası vardır”] (Kâf/31-35) ifadesini getirmiştir? Deriz ki: Bu, onları korku ve ümid (havf ve recâ) ile hakka davettir. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, bir terhîb (sakındırma) ve bir terğîb (teşvik) olsun diye, hem muannid kâfirlerin ahiretteki durumunu hem de ibadet eden ve şükreden kulların yine oradaki durumunu dile getirmiş, sonra da, “Siz, ebedi ve devamlı olan azabım hususunda bir şüphede iseniz de emsallerinizi helâk eden, o dünyevî azapları hususunda şüpheniz yok” buyurmuştur.(Fahreddin er-Râzî)


هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ

 

هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ  cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  هَلْ  soru harfidir. Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. Zaid harfin dahil olduğu  مِنْ مَح۪يصٍ , mübtedadır. Zaid harf  مِنْ , cümleyi tekid etmiştir. Takdiri  لهم  olan haber mahzuftur. Haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden  مَح۪يصٍ deki nekrelik kesret ve nev ifade eder.