Kaf Sûresi 44. Ayet

يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ  ...

O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ (o) gün ي و م
2 تَشَقَّقُ yarılır ش ق ق
3 الْأَرْضُ yer ا ر ض
4 عَنْهُمْ onlar(ın üstün)den
5 سِرَاعًا sür’atle koşarlar س ر ع
6 ذَٰلِكَ işte bu
7 حَشْرٌ toplamadır ح ش ر
8 عَلَيْنَا bize göre
9 يَسِيرٌ kolaydır ي س ر
 

“Göz açıp kapayıncaya kadar”, çabucak olacak şey nedir? Bu konuda üç yorum yapılabilir: 1. Yerkürenin çabucak yarılıp parçalanarak dağılması. 2. Kabirlerin kısa bir sürede açılıp içindekilerin dirilerek çıkmaları. 3. Yerküre parçalanıp dağılırken Allah’ın, dirilttiği kullarını göz açıp kapayıncaya kadar mahşerde toplaması. Biz meâlde ikinci yorumu tercih etmiş olduk.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 114
 

يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ 

 

Fiil cümlesidir.  يَوْمَ  zaman zarfı, önceki ayetteki  الْمَص۪يرُ  mütealliktir. 

تَشَقَّقُ الْاَرْضُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَوْمَ  hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında  اَنْ  bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَشَقَّقُ  damme ile merfû muzari fiildir.  الْاَرْضُ  fail olup lafzen merfûdur.  عَنْهُمْ  car mecruru  تَشَقَّقُ  fiiline mütealliktir.  سِرَاعاً  kelimesi amili  يخرجون  (çıkıyorlar) olan mahzuf fiilin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


 ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

حَشْرٌ  haber olup lafzen merfûdur. عَلَيْنَا  car mecruru يَس۪يرٌ ‘a mütealliktir. يَس۪يرٌ  kelimesi حَشْرٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat.

Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat; a. Müfred olan sıfatlar  b. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ 

 

يَوْمَ  zaman zarfı, önceki ayetteki الْمَص۪يرُ ‘ya mütealliktir. Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاً  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüdî istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سِرَاعاً kelimesi  عَنْهُمْ ‘daki zamirden haldir.


ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  ذٰلِكَ  mübteda,  حَشْرٌ  haberdir. 

Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenleri tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle işaret edilenin mertebesinin yüksekliğini belirtir. 

حَشْرٌ ‘e işaret eden  ذٰلِكَ ‘de istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَيْنَا car mecruru, amili olan ikinci haber يَس۪يرٌ ‘a takdim edilmiştir. Car mecrurun amiline takdimi kasr ifade eder.

Takdim kasrında takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur. عَلَيْنَا , maksurun aleyh/mevsûf, يَس۪يرٌ  maksur/sıfat olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. 

Yani amilin, takdim edilen mamule has olduğu ifade edilmiştir.

عَلَيْنَا ’nın takdimi, ihtisas içindir. (Âşûr)

يَس۪يرٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyîz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Râzî عَلَيْنَا يَس۪يرٌ (Bize kolay) ifadesindeki car ile mecrurun ihtisas için tekaddüm ettiğini belirtmiş ve bu durumda mananın bu iş başkasına değil, ancak bize kolaydır şeklinde olacağını açıklamıştır. Ayrıca bu ayet, kâfirlerin  ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ [Bu olmayacak bir dönüş!] şeklinde olan 3.ayetteki sözlerine yeniden bir cevap olmuştur.

Ayet sonlarındaki الْمَص۪يرُ  ile  يَس۪يرٌ  kelimeler arasında kulağa hoş gelen ve insanı etkileyen müthiş bir uygunluk, akıcılık ve seci vardır. Ayet sonlarındaki bu uygunluk da yine edebi sanatlardandır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

ذٰلِكَ  kelimesinin, o yarılma işine bir işaret olması muhtemel olduğu gibi, “süratle çıkıştan” anlaşılan “çıkarma” işine de işaret olabilir. Yine bunun manasının, “O haşr, bize çok kolay bir haşirdir” şeklinde olması da muhtemeldir. Çünkü haşr meselesi, daha önce geçen ayetlerden de anlaşılmaktadır. (Fahreddin er-Râzî)