Kaf Sûresi 7. Ayet

وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ  ...

Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْأَرْضَ ve arzı ا ر ض
2 مَدَدْنَاهَا yaydık onu م د د
3 وَأَلْقَيْنَا ve attık ل ق ي
4 فِيهَا ona
5 رَوَاسِيَ sağlam dağlar ر س و
6 وَأَنْبَتْنَا ve bitirdik ن ب ت
7 فِيهَا onda
8 مِنْ -ten
9 كُلِّ her ك ل ل
10 زَوْجٍ çift- ز و ج
11 بَهِيجٍ güzel ب ه ج
 

Hz. Peygamber’in Kur’an (vahiy) yoluyla alıp tebliğ ettiği inanç esasları içinde en önemlileri; bir tek Allah’a kulluk (tevhid), peygamberliğe iman (nübüvvet), öldükten sonra dirilmeye ve ondan sonraki ebedî hayata (âhiret) inanmaktadır. Müşriklerin yeniden dirilişi inkâr etmeleri üzerine onları ikna etmek maksadıyla Allah’ın ilmine, kudretine dikkat çekilmekte; insanlar ilk yaratılış ile çevrelerinde olup bitenlere, içinde yüzdükleri nimetlere bakarak yeniden yaratma ve diriltmenin mümkün olduğu konusunda düşünmeye teşvik edilmektedir. Müşriklerin hep tekrarladıkları bir şüpheleri vardır: “Çürüyüp dağılmış, başka maddelere dönüşmüş bedene can vermek nasıl mümkün olabilir?” Kur’an’ın bu şüpheye karşı ileri sürdüğü delilin iki önemli unsuru vardır: 1. Her şeyi yok iken var eden Allah yeniden var etmeye elbette kadirdir. 2. Ölen insanda neyin kaldığını, neyin eksildiğini, nelerin başka maddelere dönüştüğünü Allah eksiksiz olarak bilmektedir; bunların benzerini yaratmak ve ruhu bu bedene iade etmek O’nun için zor değildir.

774 yılında (1372) vefat eden tarihçi ve tefsirci İbn Kesîr 1. âyetin tefsirinde “Kâf”ı açıklarken, gelenekte ilim, tenkit ve aklın ne ölçülerde kullanıldığını gösteren şu önemli tesbit ve görüşleri ortaya koymuştur: “Eskilerden (selef) bazıları –Arap alfabesinden bir harf olan– Kâf’ın bir dağ olduğunu ve bütün dünyayı kuşattığını... ifade etmişlerdir. Sanırım bu da, Ehl-i kitap’tan bazı şeylerin alınıp nakledilebileceği görüşüne dayalı olarak İsrâiloğulları’ndan (İsrâiliyat’tan) alınmıştır. Bana göre bu gibi sözler, onların zındıkları tarafından, insanların din konusundaki bilgi ve inançlarını bozmak için uydurulmuştur. Bizim ümmetimizde bile bu kadar büyük din âlimleri, önderleri, hadis uzmanları bulunduğu ve aradan da fazla zaman geçmediği halde Peygamberimiz adına hadis uydurulduğuna göre –peygamberlerinden sonra bu kadar zamanın gelip geçtiği, âlimlerinin kitabı tahrif ettiği ve fâsıklığa saptığı bilinen– İsrâiloğulları’nda bu gibi hurafelerin uydurulup yayılması tabiidir. İsrâiloğulları’ndan bazı şeylerin nakledilebileceğini söyleyen rivayet, aklın câiz gördüğü haber ve bilgilerle sınırlıdır. Akıl yönünden imkânsız ve asılsız olduğu açık olan, yalan olduğu konusunda kuvvetli kanaat bulunan hurafeler bu cevaz (nakledilmesi câiz görülen haberler ve bilgiler) sınırı içine girmez” (VI, 395).

 

وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. الْاَرْضَ  mahzuf fiilin mef’ûlü bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, مَدَدْنَا  (uzattık) şeklindedir.

Mef’ûl fiilden önce gelir ve fiilin sonunda da bu mef’ûle ait bir zamir bulunursa buna iştigal denir. (M.Meral Çörtü, Nahiv, s.282) 

مَدَدْنَاهَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.   Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَلْقَيْنَا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

ف۪يهَا  car mecruru  اَلْقَيْنَا  fiiline mütealliktir.  رَوَاسِيَ  mef’ûlü bih olup fetha ile mansubdur. 

اَنْبَتْنَا  atıf harfi وَ ‘la  مَدَدْنَا ‘ya matuftur.  ف۪يهَا  car mecruru  اَنْبَتْنَا  fiiline mütealliktir.  مِنْ كُلِّ  car mecruru  اَنْبَتْنَا ‘daki mef’ûlün mahzuf sıfatına mütealliktir. Takdiri, أنبتنا نباتا من كلّ زوج، أو أنواعا من كلّ زوج (Her çiftten bitkiler bitirdik veya her çiftten çeşit çeşit) şeklindedir. 

زَوْجٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  بَه۪يجٍ  kelimesi  زَوْجٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَلْقَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  لقي ‘dir.

اَنْبَتْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نبت ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

بَه۪يجٍۙ  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. (Âşûr)

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. الْاَرْضَ , iştigal olmak üzere mansubdur. Takdiri  مَدَدْنَا (Uzattık, yaydık.) olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür.

Cümle mahzufla birlikte, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl fiilden önce gelir ve fiilin sonunda da bu mef’ûle ait bir zamir bulunursa buna iştigal denir. (M.Meral Çörtü, Nahiv, s. 282) 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  مَدَدْنَاهَا  cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. 

وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle  مَدَدْنَاهَا  cümlesine atfedilmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  ف۪يهَا , ihtimam için mef’ûl olan  رَوَاسِيَ ‘ye takdim edilmiştir.

وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ  cümlesi aynı üslüpta gelerek yine  مَدَدْنَاهَا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

ف۪يهَا  car mecruru  اَنْبَتْنَا  fiilineمِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ  car mecruru ise  اَنْبَتْنَا  fiilinin mahzuf mef’ûlünün mahzuf sıfatına mütealliktir. Takdiri,  نبتنا فيها نباتا كائناً من كلّ زوجن (Her çiftten olmak üzere orada bitkiler yetiştirdik) şeklindedir. Mef’ûlün ve sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مِنْ كُلِّ زَوْجٍ  sözündeki  مِنْ  tekid için ziyadedir.  مِنْ  olumsuzluk dışında ziyade olarak nadiren gelir. مِنْ  harfi ile tekid edilmesinden maksad; insanın yeniden yaratılmasını imkansız gören kişileri; yeryüzündeki her türlü şeyi Allah’ın yarattığını inkâr eden kimsenin konumuna getirmektir. Bu yüzden bu cümle tekid edilmiştir. Çünkü kelam müşrikler hakkındadır. Taha suresindeki ayet ise tekidli gelmemiştir. فَأنْبَتْنا بِهِ أزْواجًا مِن نَباتٍ شَتّى (TaHa/53) (Âşûr) 

بَه۪يجٍ  kelimesi  زَوْجٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.  بَه۪يجٍ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ayette, mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eden fiiller azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. 

الْاَرْضَ - رَوَاسِيَ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.