Kamer Sûresi 32. Ayet

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ  ...

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ave ndolsun
2 يَسَّرْنَا biz kolaylaştırdık ي س ر
3 الْقُرْانَ Kur’an’ı ق ر ا
4 لِلذِّكْرِ öğüt almak için ذ ك ر
5 فَهَلْ yok mudur?
6 مِنْ hiç
7 مُدَّكِرٍ öğüt alan ذ ك ر
 
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’­tan getirdiği buyruk ve yasaklara saygılı olduklarını davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran bir davranış sergilediler ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca öldürdüler (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79, Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). 23. âyette (aynı şekilde 33. âyette) “uyarılar” diye çevrilen kelimeyi “uyarıcı açıklama ve öğütler” veya “uyarıcı peygamberler” mânasında anlamak mümkündür. 31. âyetin “hayvan ağılındaki kuru çalılar gibi” diye çevrilen kısmı, bu tamlamayı oluşturan kelimelerin değişik anlamları bulunduğu için, “ağılı çeviren çubukların döküntüleri; yanmış kemikler; köhnemiş duvardan dökülen topraklar gibi” mânalarla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 103-104).
 

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

يَسَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْقُرْاٰنَ   mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِلذِّكْرِ  car mecruru  يَسَّرْنَا  fiiline mütealliktir. يَسَّرْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi يسر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri, إذا كان القرآن ميسّرا فهل من مدّكر  (Kur’an kolay olduğunda ondan öğüt alan var mıdır?)şeklindedir.

هَلْ  istifham ismidir. Muzari fiile dâhil olursa mânâyı istikbâle çevirir. Ancak muzari fiil istikbâl ifâde ediyorsa bu fiile dâhil olmaz. 

مِنْ  harf-i ceri zaiddir. مُدَّكِرٍ  lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, موجود (Vardır) olur. 

مُدَّكِرٍ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ 


وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi  يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Bu cümle, yemin ifade eden bir cümledir. Bu surede geçen her dört kıssanın sonunda tekrar edilmektedir. Bununla her bir kıssanın kendisiyle öğüt alınması gerektiği hususunda bağımsız ve günahlardan vazgeçme noktasında yeterli olduğunu vurgulamak içindir. Bununla birlikte bu kıssalardan hiç birinden ibret alınmamıştır.  (Rûhu-l Beyân)

Biz Kur’an’ı ders ve öğüt almak için hazırladık. Bu ifade “Devesini sefere hazırladı.” anlamındaki يسَّر ناقته للسفرِ  ve “Savaş için atının eğerini vurdu ve gemini taktı.” anlamındaki  فراسهُ للغزو  sözünden alınmıştır. (Keşşâf)


 فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ


Rabıta harfi  فَ  , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri,  إذا كان القرآن ميسّرا (Kur’ân’ı kolaylaştırdığımız halde…) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  Lafzen mecrur mahallen merfû olan  مِنْ مُدَّكِرٍ  , muahhar mübtedadır. Zaid harf-i cer  مِنْ  cümleyi tekid etmiştir. Haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb ve tahkir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecahül-i arif sanatı vardır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

مُدَّكِرٍ - ذِّكْرِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Ders ve öğüt alınsın diye, içine şifa verici öğütler doldurmak ve orada vaat ve tehditleri (vaat ve vaîd) tekrar tekrar zikretmek suretiyle  Kur’an’ı kolaylaştırdık. Ama düşünüp ders alan var mı?” Ayetin manasının şöyle olduğu da söylenmiştir: Biz Kur’an’ı ezberlemeyi kolaylaştırdık ve onu ezberlemek isteyene yardım ettik. Onu ezberlemek isteyen bir talebe yok mu ki kendisine yardım edilsin? Mananın şöyle olması da caizdir: 

Ayet, surede 4., ayetin ikinci cümlesi ise 5. tekrardır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)