Kamer Sûresi 39. Ayet

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  ...

“Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَذُوقُوا haydi tadın ذ و ق
2 عَذَابِي azabımı ع ذ ب
3 وَنُذُرِ ve uyarılarımı ن ذ ر
 

Kur’an, Lût kavmini ahlâksızlığa boğulmuş, özellikle cinsel sapıklıklarıyla tanınmış ve bu yüzden ağır bir cezaya çarptırılmış toplum örneği olarak muhtelif vesilelerle zikreder (bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Hicr 15/57-77).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 191
 

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن أصررتم على الكفر والعناد فذوقوا ...(Küfür ve inatta ısrar ederseniz tadın)  şeklindedir.

Mukadder şart cümlesi mahzuf fiilin mekulü’l kavl cümlesi olup mahallen mansubdur. 

ذُوقُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَذَاب۪ي  mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نُذُرِ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Hazf edilen  ي  ise muzâfun ileyhtir. Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için kelimenin sonunda bulunan harfin harekesi esre gelmiştir.

 

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan  ذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إن أصررتم على الكفر والعناد (Küfür ve inatta ısrar ederseniz ..) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

نُذُرِ  makabline matuftur. نُذُرِ  ifadesinde muzâfun ileyh fasılaya riayet için hazf edilmiştir.

Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَاب۪ي  izafetle marife olmuştur. Bu izafet faydayı çoğaltmak, az sözle çok anlam ifade etmek ve müsnedün ileyhi tazim amacına matuftur.

Veciz ifade kastına matuf  عَذَاب۪ي وَنُذُرِ  izafetlerinde, Allah Teâlâ’ya  ait zamire muzâf olan نُذُرِ  ve  عَذَاب۪, tazim ve şeref kazanmıştır. 

عَذَاب۪ي - نُذُرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي  ifadesi istiaredir. Burada kişilerin yaptıklarının sonucuna uğramaları, güzel bir yiyeceği tatmalarına benzetilmiş, bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak fiili zikredilmiştir. Azabın korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Azabın keder ve sıkıntısını yaşamak, sanki tatma duyusuyla hissedilir gibidir. Câmi’ hissetmektir. 

37. ayetteki cümlenin tekrarıdır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Şayet “Haydi, tadın benim azabımı ve uyarılarımı!’ ‘Evet; Biz, ders alınsın diye Kur’an’ı kolaylaştırdık. Ama düşünüp ders alan var mı?’ ifadelerinin tekrar edilmesinin faydası nedir?” dersen şöyle derim: Bunun faydası, geçmişlerin bu gibi önemli haberleri her duyduklarında öğüt ve ibret almalarının tazelenmesidir. Buna yönelik teşviki ve sevk edilişi her duyduklarında yeniden uyanıp kendilerine gelmeleridir. Ta ki böylece defalarca şiddetle ikaz edilsinler ve gaflet uykusundan uyansınlar. Yanılgıları ancak bu şekilde kalıcı olmaz ve gaflet sarmalında kalmazlar. İşte Kur’an-ı Kerim’deki tekrarların hikmetleri bunlardır. Tıpkı Rahman Suresinde her bir ilâhi edim sayılırken [‘’O halde, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz siz?’’], Mürselat Suresinde de yer verilen her delilden sonra [‘’Yalanlayanların hâli haraptır o gün!’’] denildiği gibi. Bizzat peygamberler ve kıssalarının tekrar edilmesi de sürekli gönüllerde hazır bulunacak bir ibret, zihinler önünde canlı duracak birer tablo ve bir an olsun unutulmayacak birer ikaz olmaları içindir. (Keşşâf)

مُسْتَقِرٌّۚ , yani üzerlerinde karar kılmış, bertaraf edilmez, yahut onları karargâhları (kalınacak yer) olan cehenneme götürene kadar devam eden bir azap demektir. Bu ifade onların hak ettikleri şeyi beyan için temsili bir hitaptır. Bunlar zevklerine düşkün oldukları için cezalarında da  ذُوقُوا  denilerek kendileriyle alay edilmiştir. (Elmalılı)

Cenab-ı Hak bu ifadeye yeniden yer vermiştir, çünkü ilgili azaptan iki kez bahsedilmiştir ki, bunlardan birisi, Lût (as)’ın misafirlerine (meleklere) kötülük yapmak isteyenlere tahsis edilen, diğeri ise Lût (as)’ın bütün kavmini kapsayan azaptır. (Fahreddin er-Râzî)