Kamer Sûresi 9. Ayet

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ  ...

Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَّبَتْ yalanlamıştı ك ذ ب
2 قَبْلَهُمْ onlardan önce ق ب ل
3 قَوْمُ kavmi ق و م
4 نُوحٍ Nuh’un
5 فَكَذَّبُوا yalanladılar ك ذ ب
6 عَبْدَنَا kulumuzu ع ب د
7 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
8 مَجْنُونٌ cinlenmiştir ج ن ن
9 وَازْدُجِرَ ve o menedildi ز ج ر
 

Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir (Hz. Nûh ve tûfan hakkında bk. Yûnus 10/71-73; Hûd 11/25-49; Nûh 71/1-28). 12. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır. Sonuncu yoruma göre bu kısmı, “Böylece sular önceden belirlenmiş ölçüye göre birleşti” şeklinde çevirmek mümkündür (Şevkânî, V, 142; Elmalılı, VII, 4641). 13. âyette gemi kavramı kullanılmadan niteliklerine değinilmiştir; başka âyetlerde bu anlama gelen fülk kelimesi geçmektedir. Burada gemiyi anlatmak üzere hangi maddelerden imal edildiği bilgisinin verilmesinde, Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bunun kendisine öğretilmiş olduğuna işaret vardır (İbn Âşûr, XXVII, 184). “Mıhlar” diye çevrilen düsür kelimesinin tekili olan disâr, “eğser, geminin tahtalarını birbirine bağlayan râbıta, kenet, perçin veya halat” anlamlarına da gelir (Elmalılı, VII, 4641).

17. âyette geçen ve “Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?” diye çevrilen ifade 22, 32, 40. âyetlerde de aynen yer almakta, böylece Kur’an’ın üzerinde düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu, onun bu aydınlatıcı özelliğini önceki kavimlere dair verdiği örneklerle daha da canlı duruma getirdiği halde muhataplarınca gösterilen duyarsızlığa vurgu yapılıp bu tutum kınanmaktadır (Zemahşerî, IV, 46). Bu âyetteki “düşünecek” diye çevrilen müddekir kelimesini “ibret alan, öğüt alan, ders çıkaran” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. “Düşünecek yok mu?” cümlesi, “Hayırlı olanı isteyen var mı ki yardım edilsin!” mânasıyla da açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 96-97). Öte yandan buradaki “kolaylaştırma” anlamına gelen lafızdan hareketle Kur’an’ın kendine özgü ifade özellikleri, anlaşılma ve ezberlenmesinin kolay oluşu gibi hususlar üzerinde durulmuştur (meselâ bk. İbn Âşûr, XXVII, 187-190).

 

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا

 

Fiil cümlesidir.  كَذَّبَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  قَبْلَ  zaman zarfı  كَذَّبَتْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قَوْمُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  نُوحٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

كَذَّبُوا  atıf harfi  فَ  ile istînâfa matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَبْدَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

كَذَّبَتْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la istînâfa matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli, مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَجْنُونٌ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, هو (O)’dir.  وَ  atıf harfidir. 

ازْدُجِرَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو dir. 

ازْدُجِرَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi زجر ’dir. İftial bâbının fael fiili  د ذ ز  olursa, iftial babına ait  ت  harfi,  د  harfine çevrilir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

مَجْنُونٌ  kelimesi, sülasi mücerredi  جنن  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

 

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı  قَبْلَهُمْ , konudaki önemine binaen, fail olan  قَوْمُ نُوحٍ ’e takdim edilmiştir. 

Fiilin müennes gelmesi  قَوْمُ  kelimesinin çoğul anlamı sebebiyledir.

كَذَّبَ  fiili, resul ve enbiyayı yalanlayanlarla beraber kullanıldığında  ب  ile müteaddi olmaz. (Ahmet Bessam Sâi, Mucize, c.2, s.228)

كَذَّبُوا  cümlesi atıf harfi  فَ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عَبْدَنَا  izafeti  كَذَّبُوا  fiilinin mef’ûludur. Veciz anlatım kastıyla gelen  عَبْدَنَٓا  izafetinde, azamet zamirine muzâf olan  عَبْدَ , şan ve şeref kazanmıştır.

Hazret-i Nuh'un, kul unvanıyla zikredilmesi ve Allah'a izafe edilmesi (kulumuz), onun için bir tazim, makamını yüceltmek ve kendisini yalanlayanları da takbih ifade etmektedir.  (Ebüssuûd) 

وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ  cümlesi atıf harfi  وَ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَجْنُونٌ  cümlesinde icâz-ı hazif sanatı vardır.  مَجْنُونٌ , takdiri هو  olan mukadder bir mübtedanın haberidir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan ازْدُجِرَ  cümlesi,  قَالُوا مَجْنُونٌ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

كَذَّبَتْ  ve  كَذَّبُوا  fiillerinin, تفعيل  babında gelmesi anlama, failin ve fiilin çokluğu manası katmıştır.

Bunlardan” yani Mekkelilerden “önce.” “Bizim kulumuzu” yani Nûh’u “yalanlayarak…” Şayet “Daha önce كَذَّبَتْ (yalanladı) ifadesini kullanmışken yine  كَذَّبُوا (yalanladılar) denilmesinin anlamı nedir?” dersen şöyle derim: Bu “Kulumuzu peş peşe yalanladılar!” anlamındadır; yani birbirleri ardınca onu yalancı saydılar. Kendilerinden yalanlayıcı bir kuşak geride kaldıkça, onları yeni bir yalanlayıcı kuşak izledi; yani onlar peygamberleri tümden ve peygamberliği kökten yalanladıklarından, Nûh’u da yalancı saydılar; çünkü o da bir peygamberdir. (Keşşâf)