Rahmân Sûresi 24. Ayet

وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ  ...

Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَهُ ve O’nundur
2 الْجَوَارِ gemiler ج ر ي
3 الْمُنْشَاتُ inşa edilmiş ن ش ا
4 فِي
5 الْبَحْرِ denizde ب ح ر
6 كَالْأَعْلَامِ koca dağlar gibi ع ل م
 

İki deniz” ve “aralarındaki engel”den maksadın ne olduğu hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirler bunu Furkan sûresinde belirtildiği üzere tatlı ve tuzlu suların birbirine kavuşması ama karışmamasıyla açıklamışlardır (bilgi için bk. Furkan 25/53; Fâtır 35/12). Elmalılı farklı yorumları aktardıktan sonra “her iki türüyle deniz” denirse bunun acı-tatlı, iç-dış, semavî-arzî, hatta hakikat ve mecaz her iki neviyi kapsayacağını, böylece işârî bir mâna olarak cismanî âlem ve ruhanî âlem ayırımının da bu kapsamda düşünülebileceğini belirtir (VII, 4671-4673). Burada günümüz deniz araştırmalarının ortaya koyduğu bilimsel bir gerçeğe işaret bulunduğu söylenebilir. Şöyle ki, tesbitlere göre büyük denizlerin birleşim noktalarında oluşan doğal bir engel bunların terkibî özelliklerinin karışıp bozulmasını önlemekte, bu da kendilerine özgü bitki örtülerinin ve hayvan türlerinin korunmasını sağlamaktadır (Ateş, IX, 189-190). Tefsirlerde 22. âyetteki “inci ve mercan çıkar” ifadesinin realiteyle çelişmeyecek biçimde anlaşılması için özellikle dilbilim kurallarından yararlanılarak geniş açıklamalar yapılır (meselâ bk. Taberî, XXVII, 130-133; Zemahşerî, IV, 51; İbn Âşûr, XXVII, 249-250). 24. âyette geçen münşeât –diğer okunuşuyla “münşiât”–kelimesi için, “inşa edilmiş veya inşâ eden” anlamına göre başka yorumlar da yapılmış olmakla beraber, meâlde birçok müfessirin benimsediği, “yelkenleri kalkmış veya kaldırılmış” mânası esas alınmıştır. Bununla bağlantılı olarak, alem kelimesinin çoğulu olan a‘lâm için burada “bayraklar” mânası tercih edilmiştir. Başka tefsirlerde ise, bu kelime burada ve özellikle Şûrâ sûresinin 32. âyetinde daha çok “dağlar” anlamıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 51; İbn Atıyye, V, 228-229; Râzî, XXIX, 102-103). Elmalılı müteakip âyetler dikkate alınarak 24. âyetten, “sema deryasında yüzüp duran bütün gök cisimlerinin Allah Teâlâ’nın kudret işaretlerinden olarak denizlerde akan gemiler gibi akıp gitmekte bulundukları” mânasının da çıkarılabileceğini ifade eder (VII, 4673). 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 204
 

وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ

 

وَ , istînâfiyyedir.  لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْجَوَارِ  muahhar mübteda olup mahzuf  ى  üzere mukadder damme ile merfûdur. Harfin hazf edilme sebebi kıraatte vasıldır.  الْمُنْشَاٰتُ kelimesi الْجَوَارِ ‘nin sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فِي الْبَحْرِ  car mecruru الْجَوَارِ  kelimesine mütealliktir.  كَالْاَعْلَامِ  car mecruru  الْمُنْشَاٰتُ ‘nun mahzuf haline mütealliktir. 

الْجَوَارِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  جرى  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُنْشَاٰتُ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.
 

وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ

 

وَ , istînâfiyyedir.  

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir.) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَهُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْجَوَارِ , muahhar mübtedadır.

الْمُنْشَاٰتُ  kelimesi  الْجَوَارِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

فِي الْبَحْرِ  ve  كَالْاَعْلَامِۜ  car mecrurları, الْجَوَارِ ’nin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Müfredin müfrede benzetildiği teşbih; teşbih edatı ve vech-i şebeh zikredildiği için mürsel, mufassal teşbihtir.

Bu ayet-i kerîmede denizde giden gemiler, dağlara benzetilmiştir. Vechi şebeh irilik, azamettir. Hissî ve vâhiddir. Dağlar  kelimesi müşebbehün bihdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Müsned, teşvik ve ihtimam için takdim edilmiştir. Yani müsnedi işiten muhatap müsnedün ileyhi merak eder.  

الْجَوَارِ 'nin aslı  الجوارى  olup gemiler demektir. Tekili  جارية ‘dir. Sıfat, mevsuf yerine konmuştur. Gemiye 'câriye' denmesi, rıhtım ve sahillerde dursa da asıl özelliğinin denizde yüzmek olmasından dolayıdır. Hizmetçi kıza da cariye denilir. Çünkü onun da asıl işi, efendisinin hizmetini görmek için koşuşturmaktır." (Rûhu’l Beyân)

الْمُنْشَاٰتُ  yelkenleri yükseltilmiş demektir. ”Bir şeyi yükseltti"  manasına  أنشأه  denir. الْمُنْشَاٰتُ 'ın, su üzerinde yükselip kendi halinde yürüyen gemiler  manasına gelmesi uzak ihtimal olmadığı gibi, mahlûkât (yaratılmışlar)  manasına gelmesi de uzak ihtimal değildir. Zira o, Allah'ın yarattığı şeylerdendir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)  

الْمُنْشَاٰتُ , iki mana ile tefsir edilmiştir. Birincisi, bilindiği üzere inşa edilmişler demektir ki, gemilerin inşasının ehemmiyetini ve bunun Allah'ın bir nimeti olduğunu gösterir. İnsanlar tarafından inşa edilmiş olması, [Oysa sizi de, yaptığınız (bu şeyler)ı da Allah yaratmıştır.] (Saffât, 37/96) ayetine göre onların, Allah'a ait olmasına mani değildir. İkincisi yelkenleri açılmış manasına da tefsir edilmiştir. Çünkü inşa, yükseltmek, yukarı kaldırmak manasına geldiği için, münşeât, yükseltilmiş demektir. Gemiler hakkında kullanıldığında bu vasıf, yelken açmış veya bayrak açmış anlamını ifade eder. (Elmalılı)

أعْلامِ , dağlar gibi  demektir. Burada alem, dağ manasına olmakla beraber, bayrak ve alâmet  manasına da gelebilir. Evet, inşa edilip de denizde akıp giden, o inci ve mercan gibi nice faydalı şeyleri taşıyan o dağlar gibi gemiler de Allah'ın nimetlerindendir. (Elmalılı)

الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ  vasfı, gök deryasında yüzüp duran bütün gök cisimlerinin Allah Teâlâ’nın kudret delillerinden olarak denizde yüzüp giden gemiler gibi akıp gittiklerini de ifade etmeye müsaittir. Bu durumda gelecek ayete de bir girizgâh (maksadı beyan için uygun söz) olmuş olur. (Elmalılı)