Vâkıa Sûresi 12. Ayet

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ  ...

Onlar, Naîm cennetlerindedirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِي
2 جَنَّاتِ cennetlerinde ج ن ن
3 النَّعِيمِ Ni’met ن ع م
 

“Mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) diye nitelenen “es-sâbikūne’s-sâbikūn” (önde olanlar, o önde olanlar) grubu ile “Allah ve resulüne ilk iman edenler, ilk muhacirler, iki kıbleye doğru da namaz kılmış sahâbîler” şeklinde belirli kimselerin kastedildiği yorumları yapılmış olmakla beraber, İbn Atıyye esasen âyetin dünyada iken iyilik yapma ve kötülüklerden sakınma hususunda öncü konumunda olan ve âhiret mutluluğunda da en önde olmayı hak eden bütün insanları kapsadığını belirtir (diğer yorumlarla birlikte bk. Taberî, XXVII, 170-171; İbn Atıyye, V, 240; Şevkânî, V, 172).

13. âyette geçen ve “çoğu” diye tercüme edilen sülle kelimesi “az olsun çok olsun insan topluluğu”nu ifade eden bir kelimedir. Buna göre âyeti “bir kısmı öncekilerdendir” şeklinde çevirmek mümkündür. Fakat sonrakilerden söz eden 14. âyette “birazı” dendiği için buna da “çoğu” anlamı verilmiştir. Burada Kur’an’ın muasırları ve sonrasını kapsayan bir tasniften söz edildiği kabul edilirse, “sâbikūn”dan çoğunun öncekilerden olduğunu izah kolaylaşır; zira bu grubun öncüleri sahâbe-i kirâmdır. Bu tasnifin geçmiş ümmetleri de kapsadığı kabul edildiğinde ise, gelip geçmişlerden “sâbikūn”un çokluğu, bütün peygamberleri içine almasıyla izah edilebilir (İbn Atıyye, V, 241).

15-26. âyetlerde ve daha sonra da 28-37. âyetlerde cennet nimetiyle ödüllendirilecek ve onurlandırılacak kimseleri bekleyen hayata ilişkin canlı tasvirlere yer verilmektedir. 17. âyette, dünyadaki tasavvurlarımıza göre hatıra gelebilecek bir soruya cevap verilmekte; cennette dünyada olduğu gibi bir kısım insanların diğerlerine hizmet vermesinin söz konusu olmayacağı, cennetle ödüllendirilen herkesin “hizmet edilen” konumunda bulunacağı, ikramları sunmak üzere –sonsuza dek genç kalacak– hizmetçiler tahsis edileceği bildirilmektedir (başka yorumlarla birlikte bk. Şevkânî, V, 173-174). 19. âyetteki cennet içkilerinin içenlere baş ağrısı vermeyeceğine dair ifade “toplantıları dağıtılmaz, ağızlarının tadını kaçıracak bir durumla karşılaşmazlar”, aynı içkinin sarhoşluk vermeyeceğine dair ifade ise “içtikleri tükenmez” mânalarıyla da açıklanmıştır (İbn Atıyye, V, 242; cennet ve nimetleri hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Bakara 2/25; Zuhruf 43/68-73; Nebe‘ 78/31-36; Mutaffifîn 83/22-28; Bekir Topaloğlu, “Cennet”, DİA, VII, 376-386).

 

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ

 

ف۪ي جَنَّاتِ  car mecruru önceki ayetteki  اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin mahzuf ikinci haberine mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  النَّع۪يمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ

 

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ  car mecruru önceki ayetteki  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin mahzuf ikinci haberine mütealliktir.  النَّع۪يمِ  muzâfun ileyhtir. İkinci haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cenab-ı Hak, burada  النَّع۪يمِ  kelimesini, lam-ı tarif ile marife (belirli) olarak zikretmiş, surenin sonunda da [bir naîm cenneti] (Vakıa/89) buyurarak, lam-ı tarifsiz zikretmiştir. Halbuki surenin sonunda da bahsedilen kimse, yine السَّابِقُونَ ‘den birisidir ve onun için de "naîm cennetlerinden" bir cennet vardır. Bu cennet ise, marifeye izafetle marife kılınmıştır. O ise, marife değildir. Binaenaleyh bu ikisi arasında ne fark vardır? Diyoruz ki: Fark, hem lafız hem mana yönündendir.

Lafız bakımından olan fark şöyledir: السَّابِقُونَ  ifadesi, cinslerini içine alan, lam-ı tarif ile, yani "cins için olan elif-lam" ile marife kılınmıştır. Dolayısıyla Cenab-ı Hak, marife olan bu kimselerin, öbür dünyadaki mekanlarını da, marife olarak zikretmiştir. Ama surenin sonunda bahsedilen kişi, marife (belirli) bir kişi değildir. Çünkü oradaki Eğer mukarreblerden ise (o ölen kişi…) ifadesi, eğer "O, onlardan bir fert ise..." demektir. (Fahreddin er-Râzî)