اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | اعْلَمُوا | biliniz ki |
|
2 | أَنَّ | şüphesiz |
|
3 | اللَّهَ | Allah |
|
4 | يُحْيِي | diriltir |
|
5 | الْأَرْضَ | yeri |
|
6 | بَعْدَ | sonra |
|
7 | مَوْتِهَا | ölümünden |
|
8 | قَدْ | andolsun |
|
9 | بَيَّنَّا | açıkladık |
|
10 | لَكُمُ | size |
|
11 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
12 | لَعَلَّكُمْ | umulur ki |
|
13 | تَعْقِلُونَ | aklınızı kullanırsınız |
|
Kur’an’da değişik vesilelerle değinilen –cansız hale gelmesini takiben– toprağa yeniden hayat verilmesi örneğine, kalp diriliğinin birey ve toplum olarak insanın hayatiyet ölçüsü olduğuna dikkat çekilmesinden sonra yer verilmesi oldukça mânidardır. Böyle bir bağlamda, yakın planda gözlemlenebilen bir realite kanıt gösterilerek Allah Teâlâ’nın ölüye bile can verme kudretinin hatırlatılması, şöyle bir mesaj içermektedir: Bazı sebeplerle kalplerin kararmış, yüreklerin katılaşmış ve imanın küllenmiş olmasından ötürü ümit kesilmemelidir; zira Allah insanı hem birey hem de toplum düzeyinde kendisini yenileyebilecek bir varlık olarak yaratmıştır. Yeter ki o, zihnini kendisine gösterilen deliller üzerinde düşünmeye, gönlünü de bunlardan çıkacak sonuçları kabullenmeye açık tutsun; gaflet bataklığında kaybolup gitmek üzereyken küçücük bir dikenin batmasını bile vesile edinip silkinebilsin, insan olma sorumluluğunun ve yüce yaratıcısı karşısındaki konumunun bilinci içinde kalbinde bir ürperti duyabilsin.
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ
Fiil cümlesidir. اِعْلَمُٓوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel amili اِعْلَمُٓوا ‘nün iki mef’ûlü yerinde olarak mahallen mansubdur.
أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. اللّٰهَ lafza-i celâli أَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.
يُحْـيِ الْاَرْضَ cümlesi أَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يُحْـيِ fiili يِ üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْاَرْضَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
بَعْدَ zaman zarfı يُحْـيِ fiiline mütealliktir. مَوْتِهَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُحْـيِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حيي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. Fiil cümlesidir. بَيَّنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
لَكُمُ car mecruru بَيَّنَّا fiiline mütealliktir. الْاٰيَاتِ mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır.
Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.
بَيَّنَّا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi بين ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. كُمْ muttasıl zamir لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَعْقِلُونَ fiili لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا , masdar tevilinde اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Masdar-ı müevvel; اَنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَنَّ ‘nin haberi olan يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَوْتِهَاۜ - يُحْـيِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Burada يُحْـيِ fiilinin faili Allah Teâlâ’dır. Bu isnad hakikidir. Ancak mef’ûl, bu fiilde istiare olduğuna delalet eder, çünkü arz yaşayan, canlanan bir şey değildir.
Denilmiştir ki bu, ilâhi öğüdün (ذِكْرِ اللّٰهِ ) kalplerde yaptığı etkiyi anlatan bir temsildir; ilâhi öğüt tıpkı yağmurun yeryüzünü canlandırdığı gibi kalbi canlandırır. (Keşşâf ve Âşûr)
Burada da canlandırmak, tezyin için müstear olmuştur. Sonra ondan fiili türetilmiştir. Bunun için tebeî istiaredir. Bu istiârede müsteâr lafız, müştak olur. İsmi işaretler ve harflerdeki istiareler de bu gruba girer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
[Bilin ki, Allah, ölümünden sonra yeryüzünü muhakkak canlandırıyor.] Huşû'nun teşvik edilmesi ve kasavetten sakındırılması için, katı kalplerin zikir ve tilavet ile ihya edilmesi, cansız toprağın yağmur ile ihya edilmesi ile temsil edilmektedir. (Ebüssuûd)
قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin başındaki قَدْ tekid içindir. Tahkik ifade eder. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. قَدْ mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.
قَدْ sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Muzari fiilin başına geldiği zaman bazen azlık bazen de çokluğa delâlet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre; fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa قَدْ harfi, başına geldiği fiil için ister mazî ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. بَيَّنَّا fiiline müteallik olan car mecrur لَكُمُ , ihtimam için, mef’ûl olan الْاٰيَاتِ ‘ye takdim edilmiştir.
Önceki cümledeki lafza-ı celâlden bu cümlede azamet zamirine geçişte, güzel bir iltifat sanatı vardır.
لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Ayetin son cümlesi beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
لَعَلَّ ’nin haberi olan تَعْقِلُونَ ’nin muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub; “ لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır.” demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
لَعَلَّ gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbni Âşûr)
لَعَلَّ kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.
لَعَلَّ edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Doktora Tezi, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler)
Siz akledesiniz diye… ifadesindeki لَعَلَّ istiare yoluyla irade etme anlamında kullanılmış olup hem irade hem de umma anlamını göz önünde bulundurman gerekir. Bu durumda anlam şöyle olur: Arapların anlamasını istediğimiz için ve [“Ayetleri açıkça bildirilseydi ya!”] (Fussilet 41/44) diye itiraz etmesinler diye Kur’an’ı yabancı dilde değil, Arapça olarak yarattık! (Keşşâf ve Âşûr)
Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki لَعَلَّ (umulur ki) harfinin لَ manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)