اَلَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَٓائِهِمْ مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰٓئ۪ وَلَدْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَراً مِنَ الْقَوْلِ وَزُوراًۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | kimseler |
|
2 | يُظَاهِرُونَ | zıhar eden(ler) |
|
3 | مِنْكُمْ | sizden |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | نِسَائِهِمْ | kadınlara |
|
6 | مَا | (bilsinler ki) değildir |
|
7 | هُنَّ | onlar |
|
8 | أُمَّهَاتِهِمْ | onların anaları |
|
9 | إِنْ | değildir |
|
10 | أُمَّهَاتُهُمْ | onların anaları |
|
11 | إِلَّا | dışındakiler |
|
12 | اللَّائِي | onlar |
|
13 | وَلَدْنَهُمْ | onları doğuranlar |
|
14 | وَإِنَّهُمْ | ve onlar |
|
15 | لَيَقُولُونَ | söylüyorlar |
|
16 | مُنْكَرًا | çirkin (olanı) |
|
17 | مِنَ | -den |
|
18 | الْقَوْلِ | söz- |
|
19 | وَزُورًا | ve yalan |
|
20 | وَإِنَّ | ve şüphesiz |
|
21 | اللَّهَ | Allah |
|
22 | لَعَفُوٌّ | affedicidir |
|
23 | غَفُورٌ | bağışlayıcıdır |
|
Afeve عفو :
عَفْوٌ bir şeyi almaya yönelmek, almayı istemek ya da amaçlamaktır.
عَفاهُ ve إعْتَفاهُ formları yanındakini almak için ona yönelmek manasını ifade etmek için kullanılır.
عَفَوْتُ عَنْهُ tabiri 'ondan yani ya kendisinden ya da suçundan, günahından veya kabahatinden yüz çevirip onun suçunu, günahını veya kabahatini izale etmeyi, ortadan kaldırmayı amaçladım' demektir.
عَفْوٌ sözcüğü birinin işlediği suçtan, günahtan veya kabahatten el çekmek, feragat etmek veya sorumlu tutmamak anlamında kullanılır.
عافِي lafzı bir tencereyi ödünç alan kimsenin tencerenin içinde geri getirdiği et suyudur. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 35 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri af, muaf, âfiyet ve istifadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Ğafera غفر :
غَفْرٌ bir nesneyi kendisini kirden koruyacak bir şeyle kaplamak ya da bir elbise giydirmektir.
مَغْفِرَةٌ ve غُفْرانٌ sözcükleri Yüce Allah'la ilgili kullanıldıklarında Allah'ın kulunu azabın dokunmasından koruması anlamına gelir.
Bir kimse her ne kadar iç aleminde el çekmemiş, feragat etmemiş veya bağışlamamış olsa da zahiren yani görünüşte bir başkasından (suç, kabahat veya hatasından) el çektiğinde veya onu bağışladığında da bazen bu fiil kullanılarak غَفَرَ لَهُ denir.
İstiğfar إسْتِغْفارٌ ise mağfiretin sözle ve fiille istenmesi yani af talep etmektir. Denmiştir ki: Fiille değil sadece sözle bağışlanma dilemek, yalancıların işidir.
غافِرٌ ve غَفُورٌ kelimeleri Allah'ın sıfatlarıdır.
Son olarak bu köke ait miğfer مِغْفَرٌ kelimesi de bilindiği gibi demir tolga/başlıktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 234 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri mağfiret, istiğfar, miğfer, gufran ve Gaffar'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَلَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَٓائِهِمْ مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ
İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl اَلَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُظَاهِرُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُظَاهِرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْكُمْ car mecruru يُظَاهِرُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.
مِنْ نِسَٓائِهِمْ car mecruru يُظَاهِرُونَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. مَا olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.
هُنَّ munfasıl zamir مَا ‘nın ism-i olarak mahallen merfûdur. اُمَّهَاتِهِمْ kelimesi مَا ‘nın haberi olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُظَاهِرُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ظهر ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰٓئ۪ وَلَدْنَهُمْۜ
İsim cümlesidir. اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اُمَّهَاتُهُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الّٰٓئ۪ cemi müennes has ism-i mevsûl mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası وَلَدْنَهُمْ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
وَلَدْنَهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَراً مِنَ الْقَوْلِ وَزُوراًۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. يَقُولُونَ fiil cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَقُولُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مُنْكَراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنَ الْقَوْلِ car mecruru مُنْكَراً ‘ın mahzuf haline mütealliktir. زُوراً atıf harfi و ‘la مُنْكَراً ‘a matuftur.
وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
عَفُوٌّ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. غَفُورٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
عَفُوٌّ ve غَفُورٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَٓائِهِمْ مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَلَّذ۪ينَ müsnedün ileyh, مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْ cümlesi müsneddir.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, hatadan kurtarmak için, işin çirkinliğine ve habere dikkat çekmek için olabilir.
Cemi müzekker has ism-i mevsûlun sılası olan يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَٓائِهِمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Car mecrur مِنْكُمْ , fiilin failinin mahzuf haline, مِنْ نِسَٓائِهِمْ car mecruru يُظَاهِرُونَ fiiline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
اَلَّذ۪ينَ ‘nin haberi olan مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. مَٓا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir.
هُنَّ munfasıl zamiri, مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. اُمَّهَاتِهِمْ ifadesi مَا ‘nın haberidir.
Sözlükte الظهار , bir erkeğin karısına: ”Sen bana annemin sırtı gibisin" demesidir. Sırt bir vücut organıdır. İnsanın karnı sırt kelimesi ile ifade olunur. Buna göre mana sen bana annemin karnı gibi haramsın demek olur. Böylece karın kelimesi karnın direği mesabesinde olan sırt kelimesi ile kinaye yollu ifade edilmiş olur. Bu yola başvurulmasının sebebi, edep ciheti tercih edilerek cinsiyet organına yakın olan vücut parçasının yani karnın ağza alınmak istenmemesidir. (Rûhu’l-Beyân, Aşûr)
Bu cümle ve devamındakiler ilk cümlenin beyanı olarak gelmiştir. Önceki ayeti işiten kişinin ‘’Allah onların konuşmasını işitti de ne yaptı’’ sorusunun cevabıdır. مِنْكُمْ ile Müslümanlar kastedilmiştir. الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ sözündeki sılanın umumi olduğunu beyan eder ki muayyen bir grup kastedildiği vehmedilmesin. Müphem isimlerden sonra gelen مِنْ beyaniyye, bu hükmün bu ayette olduğu gibi Havle veya benzer kadınlara has olmadığını umumi olduğunu ifade eder. (Âşûr)
مِنْ نِسَٓائِهِمْ ‘deki مِنْ ibtidaiyyedir. (Âşûr)
Ebussuud efendi; مِنْكُمْ ifadesiyle Arapların kasdedildiğini, çünkü başka milletlerde bu adet olmadığını söylemiştir.
İçinizden zıhar yapanlar derken, bu içinizden ifadesiyle Araplar kınanmakta; zıhar alışkanlıkları ayıplanmaktadır; çünkü bu, diğer toplumların değil, sadece bunların Cahilî yemin geleneklerindendi. [Onlar (yani zıhâr yaptıkları eşleri), anneleri değildir.] (Keşşâf)
مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ [Kadınlar onların anaları değildir] ayetinden sonra اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ [Onların anaları ancak…] ayetinin zikredilmesi ile ıtnâb yapılmıştır. Bu, konuyu daha geniş bir şekilde açıklamak içindir. (Safvetü’t Tefâsir)
Zevc yerine nisa kelimesinin kullanılması kadınların zıhâr yapamaması nedeniyle olabilir.
اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰٓئ۪ وَلَدْنَهُمْۜ
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Nefiy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ’nın oluşturduğu kasr, mübteda ve haber arasındadır.
Kasrdaki olumlu cümle ‘’anneler sizi doğurandır’’; olumsuz cümle ‘’sizi doğurmayanlar anne değildir’’ şeklindedir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat şeklinde hakîki bir kasrdır.
اُمَّهَاتُهُمْ müsnedün ileyh, müennes cem' has ism-i mevsûl الّٰٓئ۪ , müsneddir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan وَلَدْنَهُمْۜ cümlesi, mevsûlün sılasıdır.
اُمَّهَاتُهُمْ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ cümlesiyle اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰٓئ۪ وَلَدْنَهُمْۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Kadınların zıhârla anne olmayacağı, anneliğin sadece doğurmakla olacağı ifade edildiği için selb ve îcab sanatı vardır. (Îrab-Sâfî)
وَاِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَراً مِنَ الْقَوْلِ وَزُوراًۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ‘nin haberi olan لَيَقُولُونَ مُنْكَراً مِنَ الْقَوْلِ وَزُوراًۜ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , isim cümlesi, lam-ı muzahlaka ve isnadın tekrarı olmak üzere dört tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِنَ الْقَوْلِ car mecruru mef’ûl olan مُنْكَراً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. مُنْكَراً ve ona matuf olan زُوراًۜ kelimelerinin nekreliği kesret ve tahkir ifade eder. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
زُوراًۜ kelimesi, yalan demektir. Çünkü Arapça'da الزور kelimesi, meyletmek anlamına gelir. Yalana zûr denilmesi, yalanın hakikat dışı olduğundan, hakikatten ve gerçekten başka bir şeye meyletmiş olmasındandır. (Rûhu’l-Beyân, Âşûr)
لَيَقُولُونَ - الْقَوْلِ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّهُمْ [şüphesiz ki onlar] şeklinde pekiştirme edatının getirilmesi, söz konusu sözün onlar tarafından söylenmiş olduğunu pekiştirmek amacıyla değildir. Asıl sebebi, söyledikleri bu lafın şeriat nezdinde, aklen ve insanın tabiatına göre çirkin olduğudur. Nitekim ayet metninde ”münker-çirkin" kelimesinin elif lamsız getirilmiş olması da buna işaret etmektedir. (Rûhu’l-Beyân)
وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Cümle atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin ismi اللّٰهَ , haberi لَعَفُوٌّ غَفُورٌ ’dur.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve telezzüz içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade cümlenin taşıdığı hükümdür. (Süyûtî, el-İtkan , İtkan, c. 2, s. 176)
Allah’ın عَفُوٌّ ve غَفُورٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
غَفُورٌ - عَفُوٌّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Bunlar mübâlağa ifade eden kiplerdendir. (Safvetü't Tefasir)
العَفُوّ kelimesi afvın çok olması demektir. Afv da yaptıkları fiil dolayısıyla muaheze edilmemeleridir. Yani münkir ve yalana meylettikleri fiil dolayısıyla affetmek demektir. الغَفُورُ gufranın çok olmasıdır. Cezalandırma gereken bir fiilin failini affetmek demektir. Gafur vasfının afvdan sonra zikredilmesi tetmimdir. (Âşûr)
Burada لَعَفُوٌّ غَفُورٌ ile مُنْكَراً مِنَ الْقَوْلِ وَزُوراًۜ arasında mukabele sanatı vardır. (Âşûr)
Bu fasıla gibi tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet Suresi 44, s. 189)
Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır
Bu cümle, önceki cümlenin anlamını tekid eden mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb sanatına dahildir.
نِسَٓائِهِمْ - اُمَّهَاتُهُمْ - وَلَدْنَهُمْۜ ve اِنْ - مَا gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah zü'lcelâl, zıhar yapan kocanın daha önce işlemiş olduklarını mutlak olarak affedici ve çok bağışlayıcıdır. Burada tövbeye teşvik edilmesinin sebebi, zıharın kötülenmesi ve hoş bir şey olmadığının ifade edilmiş olması dolayısıyladır. (Rûhu’l-Beyân)